7 Haziran – Kar yağışından günler sonra kar topu oynama çabası
Aman o ne yağmurdu öyle. Eski uçan evden yeni uçan eve gitmek için fırat nehrini geçmek gerekiyordu. Esasen ben hava ne güzel diyip açık ayakkabılar giymiştim. O yüzden rahat rahat geçtim. Orçun dedi ki yavaş yürüyelim yahu kaçmayalım, örnek olalım insanlara. Ben de dedim ki bir mayısta koşmayın kaçmayın diyenlere benziyosun. Ondan sonra marmara büfenin tentesinden öyle bi su boşaldı ki biber gazı bombası düşmüş etkisi yaptı ortamda.
Küçük beyoğlu tek kelimeyle şahane olmuş. Emek sinemasının arkasındaki sokağı almışlar. Sadece yolun kenarlarında değil sokağın her yerinde masalar var. Müzik kusursuz. High hopes diye bi içkileri var ki muazzam. Gerçi mavi rengi versin diye diş macunu kattıklarını iddaa edenler var ama. Ayrıca bizce bunun mavi değil turuncu olması lazımdı diye itiraz ettik. (biri klibe turuncu renk hakimdi diye ısrar ediyor, biri de bence büyük beklentilerin rengi turuncudur arkadaşım diyor, bilmiyorum. Benim bi sorunum yok, mavi de güzel bence) Sonra şahin k geldi. Şahin k’nın küçük beyoğlunda ne işi var bilmiyorum. Neyse sürekli çerööezz, biraöö, hay hops diyip durduk şirin garsonumuza, bi sürü şey içtik. High hopes’un formülünü çaldım, denicem evde. Yeni bir sangria vakası olmamasını umut ediyorum. Alpr’in gelmesini bekliyorum ama tabi denemek için : )
Sonra sabah, ıslak giysilerle uyumuş olduğum için bok gibi uyanınca elime bi fincan türk kahvesi ve roll’un nisan sayısını tutuşturup bunla oyalan sen dediler. Türk kahvesi pek güzeldi tabi ki ama roll’da inanılmaz güzel bir yazı var, nasıl yaparsınız bilmiyorum ama nisan sayısını edinebilen mutlaka okusun. Olaylar ve insanlar, filmler ve şarkılarla 68. Yazının adı “bitmeyen şarkı” sanırım. Azıcık şuraya yazsam intihal yaptım diye tutuklanmam heralde diye umuyor ve de çalıp çırpıyorum:
“………………….. 1968’in –ister yıl diyelim, ister ruh- ekseninin adını, o yılın ilk günlerinde yayınlanan albümüyle Jimi Hendrix koymuştu: “Eksen: Aşk Kadar Cesur” (Axis: Bold As Love). 1968’in son günlerinde gösterime giren “Eğer”’in afişi ise ebedi bir soru soruyordu: “Kimin yanında olacaksınız?” Konumuz nostalji değil, güncel tarih. The Economist bile, özel sayısında …………………. Şöyle diyor : “1968, kırkıncı yıldönümünde, modern tarih duygusu olan herkese tesir etmeyi sürdürüyor.”
Evet bitmeyen, sürüp giden bir şarkıdan bahsediyoruz. Jean-Luc Godard da “Bir Artı Bir”de öyle yapıyor. Onun seçtiği simge Stones’un “Sympathy For The Devil”ı; bizimkisi, sözlerini 1 mayıs pankartımıza yazdığımız “If Six Was Nine”. Hendrix’in şarkısı “Easy Rider”ın köprü sahnesine şu dizeleriyle eşlik ediyor: “Altı dokuz olsa / vazgeçmem / bütün hippiler saçlarını kazıtsa / dert etmem / beyaz yakalı muhafazakar çıkıp karşıma / plastic parmağını sallasa da / vazgeçmem…”
………………………………1960’ların ortalarından itibaren İngiliz rock grupları dünyanın çehresini değiştirmiş, gençliğin kulak kesildiği sözcüler olmuşlardı. 1968’e gelindiğinde siyaset dışında kalmaları mümkün değildi. Mick Jagger, “Street Fighting Man”in sözlerini el yazısıyla radikal sol dergi Black Dwarf’a göndermiş, onlar da tıpkı basım yaparak tam sayfa yayınlamışlardı.
1967’nin ikinci yarısından beri mistizimle iştigal eden Beatles’ın nasıl bir tavır alacağı merakla bekleniyordu.
Muhteşem dörtlü “Revolution”la çıkageldi. “devrim istediğini söylüyorsun / biliyorsun, hepimiz değiştirmek istiyoruz dünyayı.” Devamı “ama”yla geliyordu: “başkan mao’nun resimleriyle yürüyeceksen varacağın bir yer yok asla.” Bu dize, Maoistler bir yana, Marx, Engels ve Lenin’le birlikte Mao’nun resmini de pankart yapan dünya solunun hatırı sayılır bi kısmını gücendirecekti.
…………………..Lennon ’68 ekiminde üzerinde keyif verici madde bulundurmaktan tutuklanınca, Tarık Ali’nin yayın yönetmenliğini yaptığı Black Dwarf bir açık mektup yayınladı. “şimdi gördün mü ‘revolution’daki yanlışını?” diye başlıyordu John Hoyland imzalı yazı. “kibar devrim diye bir şey yoktur. Bu, şiddetin her zaman doğru olduğu anlamına gelmez. Hatta bir sonraki eyleme gelmen de şart değil. (sisteme meydan okumanın başka yolları da var) adaletsiz ve çürümüş bir toplumda tutuklanmak onursuzluk değildir. Soldan hiç kimse senin başına kötü bir şey gelmesini istemez. Fakat, bu olaydan ders çıkar John. İçinde yaşadığımız topluma bir bak ve kendine sor: Niçin? Ve sonra da gel bize katıl.”
……………………..1968 bir folk şarkısı gibi başlamıştı, ritmi giderek hareketleniyordu…………..Söz konusu şarkı “Sympathy For The Devil”dı ve bir şarkı olmanın ötesinde Godard’ın “bir artı bir”inin başrol oyuncusuydu. Godard Stones’la beraber stüdyoya girmiş ve “Sympathy For The Devil”ın kayıt sürecini baştan sona çekmişti. Bu görüntüleri “bir artı bir” in merkezine oturtmuş, ancak şarkının tamamlanmış haline yer vermemişti. Yapımcıların ticari kaygılarla filmin adını değiştirip “Sympathy For The Devil” koymaları, ayrıca şarkının tamamlanmış halini de eklemeleri, üstelik bunları izin almadan yapmaları Godard’ın tepesini attıracak, yapımcılardan birine kroşeyi çakacaktı. Haksız sayılmazdı, filmini müdafaa ediyordu – bir nefsi müdafaa. Ayrıca tutarsızlıkla da suçlanamazdı. Şiddet hakkındaki görüşünü şöyle formüle etmişti: “hücum barışçıl olmalı, müdafaa ise şiddetli”
…………………………..”bir artı bir”in finalinde iki bayrak dalgalanıyor, biri kızıl, diğeri siyah. Eleştirmen Martha merril’e gore “bir artı bir” komünizm artı anarşizmdi: “devrim komünizmi yaratacaktı, ama komünizme, o toplumu sürekli eleştiriye tabi tutma imkanı eklenmeliydi. Godard’ın ‘bir artı bir’i bu”. Tevekkeli değil, filmin adına dair sorulara, godard hep aynı karşılığı veriyor: “bir artı bir iki etmez, bir eder.”
…………………………………….kırmızı ve siyah demişken, Leo Ferré’yi de selamlamayı unutmayalım, bir Leo Ferré şarkısıyla: bize bu iki rengi verdiğin için tenk yu şeytan. “
Öyle işte bulursanız okursunuz. Yücel Göktürk beni affetsin artık yazısını parçalayıp yazdığım için buralara.
Günün dinlemeyeni dövdükleri şarkısı: ezginin günlüğü – çocuğun kurguları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder