yeniden yapılandırma sürecenin içinden selam ederim sevgili arkadaşlar.
neşeli neşeli şeyler yazayım istedim size ama aklıma gelen her şey kopuk kopuk.
balkona resimler çiziyoruz. evde sürekli birileri var, evdeki farklı farklı birileri hep ya the smiths ya da morrissey söyleyerek dolanıyor odalarda. bugünün ev listesinin bir numarasında olan şarkısı sebebiyle herkes vay du yu telefon? vahahahahahay diyerek dolaşıyor. moz'un elinde küçük prens var yahu, iş mi şimdi bu? konuyla alakası yok ama moz çok da güzel "phone me" der.
üst kattaki amca balkondan sepetle erik,dut, hatta erik dalı uzatıyor bize. ben şimdilik anlatamıyorum evin durumunu size. güzel olan şeyler anlatmaya o kadar uygun olmuyor.
(-hayat böyle, dedi Chick -hayır, dedi Colin) zaten son zamanlarda ne anlatsam "hani filmlerde şöyle olur ya" "hani dizilerde böyle olur ya" diye başlıyor. gene öyle başlarım ben de. hani dizilerde kimin çıkıp kimin girdiği belli olmayan evler vardır ya. hani gelen insanlar misafir gibi değildir böyle, herkes kafasına göre takılır evin bir yerlerinde. neyse erikler çok mühim bak. . her sene mayıs ayından sonra erikle beraber konstrüksiyona giriyorum ben. çağdaş'ın erikli fotoğrafı var ya ne güzel bişidir o. bi de london calling'in kapağının gördüğüm en güzel albüm kapaklarından biri olduğunu belirtmek isterim madem ki görüntülerden bahsettik bi kere. ha peki adı en güzel olan albüm hangisidir derseniz orda bir duraklarım. çok var. wish mesela, hem dünyanın en güzel albümlerinden biri, hem de bir kelimelik müthiş bir adı var. all of the sudden i miss everyone diye bir albüm var toplasan dört beş kere dinlemişimdir ama böyle güzel isim konmaz ki albüme?
böyleyken böyle işte arkadaşlar. yeniden böyle olmak da çok güzel ama. yaşasın rekonstüksiyon.
(yaşasın fotokopi, yaşasın kaos. en kalabalık fakültenin fotokopicisinde söylenmiş gibi geliyor di mi?) 6.45'in notları hep çok güzeldi tabi. ama çevirileri berbattı. olur o kadar. (her 6.45 okuru bilir ki kızılkayalar'ın hamburgeri daha şahanedir.)
yani sonuç olarak vapurda sigara içmek yasaklandı. sevgin sabahın köründe muhabbet kuşu resmi yaptı. çiçekler soldu. hala fesleğen alamadık. kabuslar gördüm. ayağımı kestim. acının o olmadığını hatırladım. başımı yastıkta bi taraftan bi tarafa çevirecek cesaretim olduğu için sevindim. "bugün nasılsın" diyenlere "depeche mode on" dedim. adımla ilgili masallar anlatan bir mektup okudum. "koca babil bile gitti de fırat nehri var hala" yazıyordu biterken. biterken şiir okudum
kimsenin uykusunun fesleğen koktuğu yok
altıkırkbeşte vapur ve sancı geç saatlerde
eski savaşçılar vesair geçmiyor bulutlardan
çiçek alıp eve götürüyoruz bunun bir delilik olduğunu bile bile
biterken moz şarkı söyledi gene,"ne güzel bir şarkıymış bu" dedim, "bir japon feneri kadar güzelmiş" (-sanatçının kedi adını taşıyan ilk albümünden.. -kedi mi, kendi mi? -kedi.) .
bir geceden indim, odaya girdim. hadi şimdi sen de in uykudan.
uyanınca gel bir tatile çıkalım, senin de hoşuna gidecek diyenler için geliyor ("her 6.45 okuyucusu bilir ki; bu dünya üzerinde başlanan yolculuklar, sadece başlangıç noktasına yaklaşmaya yarar")
let me put you on a ship
on a long, long trip
your lips close to my lips
all the islands in the ocean
all the heaven's in the motion
let me show you the world in my eyes
muhabbet kuşuna yazık oldu.
serbest çağrışım sevenler derneği adına, in the pipe five by five.