Misafir Yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Misafir Yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2015 Pazartesi

Bloglar Ve Renkler

Blogunuzda kullandığınız renkler blogunuzun başarısını etkileyebilir! Blogunuzun yayın yaptığı alana uygun renklerin kullanımı, bu renklerin birbiriyle iletişimi ve renklerin blogunuzla özdeşleşmesi önemlidir. National Geographic ve sarı rengi düşünün, ya da Starbucks'la yeşili. Başarılı bir blogunuz olursa ve renk kullanımına da dikkat ederseniz neden sizin blogunuzla özdeşleşen bir renk ziyaretçilerinizin aklında kalmasın. Örneğin Blog Hocam turuncu ve yeşil renkle özdeşleşmiştir.

 

blog ve renk

 

BLOGUNUZA UYGUN RENK NASIL SEÇİLİR?

 

Öncelikle en sevdiğiniz rengi, tuttuğunuz takımın renklerini unutun! Blogunuzun yayın yaptığı alanı düşünün. Hemen her sektörle ilgili kalıplaşmış renkler vardır bu renkleri kullanmaktan korkmayın. Evet klişe olanı yapın gibi bir anlam çıkıyor fakat yapın! Neden mi? Blogunuza bakıldığı zaman neredeyse tek satır dahi okunmadan yayın yaptığınız alan anlaşılmalı.

 

BLOG ÇEŞİTLERİ VE RENKLER

 

Kişisel bloglar: Renk seçimi bakımından en özgür olduğunuz blog türüdür. Bununla birlikte başta belirttiğimiz renk seçimi ihmal edilmemelidir. Seçtiğiniz renklerde bir süreklilik olmalıdır. Kişisel blogunuz sizi yansıttığı için ististna olarak en sevdiğiniz renk, sizi yansıtan renkler seçilebilir. Dikkat edilmesi gereken nokta ise şu olmalıdır; temanızı belirlerken o anki ruh halinizi bir kenara bırakın, o gün çok neşeliyseniz neşeyi çağrıştıran sarı, turuncu gibi renkleri seçmeyin aynı durum moraliniz bozukken de geçerli. Uzun vadede düşünün.

 

Teknoloji blogu: Teknoloji üzerine bir blog düşünüyorsanız mavi, gri gibi renkler en güçlü seçeneklerinizdir.

 

Kültür Sanat blogu: Bu alanda yayın yapan bir blogunuz varsa sarı, kahverengi, kırmızı, turuncu gibi renkler ve tonları uygun olacaktır.

 

Moda blogu: Renk seçimi konusunda diğer alanlara göre daha özgür olduğunuz bir alandır. turuncu, siyah, mor gibi renkleri tercih edebilirsiniz.

 

Alışveriş blogu: Alışveriş bloglarında kırmızı, mavi tercih etmeniz gereken renkler arasında. Sarı ise alışveriş temasına oldukça uygun.

 

Sağlık blogu: Renk seçimi konusunda fazla seçeneğiniz olmadığı bir alan diyebiliriz. Beyaz, kırmızı renkleri mutlaka olmalıdır desek abartmış olmayız. Yeşil de doğayı, sağlığı çağrıştırdığı için tercih edilebilir. Mavi ve siyah da kullanılabilir.

 

Yemek blogu: İştah açan kırmızı rengi kullanmanız gereken renklerden. Yemek tariflerinizin sağlıklı olduğunu vurgulamak için beyaz, doğal olduğunu işaret etmek için yeşili kullanabilirsiniz.

 

Eğlence blogu: Renk seçimi konusunda özgür olduğunuz bir blog türüdür. Sıkıcı, ciddi görünen renklerden kaçındıktan sonra başarılı seçimi yapmak çok kolay. Sarı, turuncu, mor tercih edilebilecek renklerden.

 

Spor: Mavi, gri, siyah, kırmızı uygun seçenekler. Blogunuzun içeriği belirli bir spor üzerineyse o sporu temsil eden renkler aşağı yukarı bellidir onları tercih etmek de doğru bir seçenek olacaktır. Örneğin futbol için çim yeşili, basketbol içinse kahverengi ilk olarak tercih edilebilecek renklerdendir.

 

SONUÇ

 

Doğru ya da yanlış seçimler olsa da blogun renklerinin belirli olması her zaman avantajdır. Renklerin tonlamalarında değişiklikler yapabilirsiniz. Çok sık olmamak şartıyla bu renkleri değiştiredebilirsiniz. Yukarıdaki renk önerilerinin tam zıttını da yapabilrsiniz bu direkt başarısız olacağınız anlamına gelmiyor. Sıra dışı bir blog tasarımı yaparak şaşırtabiliir, bu dezavantajı lehinize de çevirebilirsiniz. Sadece işiniz biraz daha zor olacaktır, ama imkansız değil.

 

Yazar Hakkında: Haber Tava ekibi 13 kişiden oluşur ve habere hem sunum hem de içerik bakımından farklılık katmak ister. Haber Tava tarafsız gazeteciliği ve basın ilkelerini benimsemiş her geçen gün daha da ileriye gitme amacıyla çabalarını aralıksız sürdürmektedir.

Haber Tava'yı okumak için http://www.habertava.com

Facebook: https://www.facebook.com/habertava

12 Ocak 2015 Pazartesi

Blog Hayatından Pozitif Düşünmek

Bir şeye nasıl bakarsan onu görürsün anlayışının olumlu tarafına bakmaktır pozitif düşünmek. Yani ''iyi düşünürsen iyi olur '' anlayışıdır pozitif düşünme anlayışı. Blog yazarken pozitif düşünmek ne işe yarayabilecek faydalı ve gelişiminizi geliştirmeyi planladığım başlıkları  inceleyeceğiz.

 

Blog yazarlarının en büyük sorunudur spesifik düşünememek. Bende bu sorunu yaşadım ve birazdan yazacağım uygulamalar benim spesifik olup , tarz yaratmamı sağlayacak olgulardır. Çoğu blog yazarı büyük bir heves ile açtığı bloğunu yarı yolda terk eder. Öksüz kalmış blogların örneği oldukça fazla. Amerika'da bloglara verilen değerin %25 inden fazla değer verilmiyor bloglara. Aslında günlük gazete alıp okumak neyse beğendiğiniz blogları takip etmekte aynı anlama gelir. Güncel kalmak için bloglardaki yazarların paylaştıklarına ihtiyacınız vardır. Çok bloglar çöp olmuş olsa da onların arasından ayrılıp çıkanlar gerçek, değerli, öğretici, faydalı bloglar olduğunu söylemek isterim.

 

pozitif

 

Acemilik dönemini atlatan blog yazarlarının en büyük sıkıntısı ise özgün konu bulamamaktan geçer. Ve her yöne yönelmeye başlar. Bu ise bloğunun belli bir konusu olmadığını gösterir. Bu durumda Sanat seven bir ziyaretçi senin sitene girdiği zaman, futbol ile ilgili bir makale gördüğünde o siteden çıkması işten bile değil. Tamam belki tek bir konu üzerinden gidemeyebilirsin ama, birbirinden bağımsız, alakasız konular seni ziyaretçi yokluğuna sürükler. Şöyle bir bakalım.

 

Tiyatro ve Sinema kategorileri birbirinden farklı şeyler olsa da işlevleri yakın olduğu için ziyaretçiye abes görünmez. Aksine belki onu Sinema alanından tiyatro alanına da çeker.

 

Sanat ve Spor kategorileri ne kadar anlamsız değil mi. Senin ziyaretçin senin futbol, basketbol, voleybol ile ilgili yazılarını okumaya geliyor. Ama siteyi açtığında karşısında Mona Lisa'nın bilinmeyen gerçekleri adlı bir başlık onu ne kadar tatmin eder bilinmez.

 

Bu konuları biraz açıkladıktan sonra blog yazarken içerik üretmeniz için pozitif düşünecek bir kaç nokta üzerinde duracağım.

 

Faydalı yazılar yazmaya özen gösterin

 

Eğer bloğunuza geri dönüş, sadık ziyaretçi istiyorsanız başlamanız gereken ilk yer faydalı konular hangileridir sorularını sormak olacaktır. Bu sorunun cevabını kendinize verebildiğiniz bir konu var ise o konu üzerinde yoğunlaşmanız ve farklı yerlerde aynı konu başlıklı yazı var mı diye göz atmalısınız. Sebebi ise onu kopyala yapıştır yapmak değil ondan daha güzel bir şey yazmak içindir. Yani ilk önce rakibini tanı ve onu egale et.

 

Yazmak için yazmayın

 

Bazen aklımıza bir şey gelmediğinde bu gün bloğum boş kaldı, bir şeyler yazmalıyım, kopyala yapıştır mı yapsam ? diye düşünceler geçirmeyin aklınızdan. Bir ziyaretçi sitenize girdiğinde ne kadar makale yazdığınıza değil, nasıl makale yazdığınıza, yazının akışına bakar. Zaten yazılarınızı beğeniyorsa her gün sitenizi ziyaret ederek yeni bir makale yazıp yazmadığınızı kontrol eder. Bunlar sadık ziyaretçilerdir. Onlara sahip çıkın.

 

Enerjik olun

 

Bir makale yazmak istediğinde ruh halin seni etkileyen en büyük etkendir. Eğer moralin bozuk canın sıkkın ise o kullanacağın klavyeden güzel , akıcı , faydalı bilgiler çıkmayacaktır. Boşuna zamanını harcarsın. Eğer enerjik olup olaylara pozitif bakarsan hemen başının üstünde bir lamba yanacaktır. İşte o senin konun olacak. Dikkat et enerjik olduğun zaman yazın o kadar akıcı olur ki sen bile kendine dur demekte zorlanırsın.

 

Sakin olun

 

Belki Yukarıda ki madde ile çelişiyor diye düşünen okuyucular olabilir ama ne var ki enerjik olmak ile sakin olmak arasında uçurumlar arasında büyük fark var. Oturdunuz bilgisayar, tabletin başına kafaya yazı yazmayı koydunuz. İnat ettiniz, ben bu gün makale yazacağım dediğiniz zamanlar olabilir. İlk önce sadece derin bir nefes alın ve kendinize Sakin ol ''x'' sakin ol ''y'' komutunu verin ve kafanızı dağıtacak şeyler yapmaya özen gösterin. Pozitif düşünün ani karar vermek sizi bloğunuzdan soğutur. Sakin olun ve neler insanlara faydalı olabilir , ben hangi alanda yazabiliyorum , ben yazabiliyor muyum sorularını kendinize sorarak hatayı kendinizde aramaya devam edin. Çünkü bu sizi geliştirici bir hamledir.

 

Müzik dinleyin

 

Eğer çok ciddi bir konu hakkında eleştiri, sitem gibi konulardan bahsetmeyecekseniz slow parçalar açarak ruhunuzun dinlenmesine yardımcı olun ve yanınıza sevdiğiniz bir içeceğinizi alarak bu işi zevkli hale getirin. Bir işi severek yapmanın meyvesini gelen ziyaretçilerin yazılarını okuyarak yorum attığı zaman alacaksın, senden mutlusu olmayacak, için içine sığmayacak belki de.

 

Uzun yazmaktan kaçmayın

 

Eğer , uzun yazarsam okuyucular benden sıkılır okumadan çıkar diye düşünürsen, yanlış düşünmüş olursun. Bir yazı ne kadar özgün ve ne kadar faydalı ise o kadar okunur. Okuyucu bilgiyi hızla sömürüp siteden çıkmak ister. Fakat sen bilgiyi bir pastanın aynı dilimleri şeklinde dağıtmaya önem gösterirsen okuyucu zaten yazını zevk alarak okuyacak ve sıkılmayacaktır. Nitekim sende bu yazıyı şu an okuduysan demek ki sıkılmamış ve faydalı bir şeyler öğrendiğini düşündüğün için devam etmişsin. Hem ''Google amca'' da uzun makaleleri arama sıralarında üste koymayı çok seviyor.

 

Yazının çizgisini bozmayın

 

Eğer yazına başladığında devam etmekte zorlanıyorsan o yazını silmelisin ve yeniden düşünmelisin. Eğer yazıya başladığın yer ile bitirdiğin yer SANAT ve SPOR örneğinde verdiğim gibi ise okuyucunun kafası karışır ve bu senin imajını zedeler. Belli bir çizgide dur ve o çizgiyi bozma. Mesela ben blogda pozitif düşünme konusundan girdim ve yazıma pozitif düşünerek neler yapabileceğin hakkında örnekler verdiğim çizgiden şaşmamaya çalışıyorum. Başarabiliyor muyum her zaman değil , bazen konunun dışına çıkmak gerekiyor, bunu yaptığında ise çizgiyi bozdun demek, yani çizgine geri dönmelisin.

 

Yazar hakkında: Necati karakaş, 22 yasında üniversite son sınıf ögrencisiyim. Psikoloji eğitimi aldığım için hangi konularda nasıl davranmanız gerektiği hakkında yazılar yazdığım blogumda güncel konuları yazmaktan zevk alıyorum. Konuşan Adamlar isimli Bloğumda faydalı olabilecek yazılar yazmaya devam ediyorum.

5 Ocak 2015 Pazartesi

Google de Birinci Sırada Çıkmanın Sırrı!

Google de birinci sırada çıkmanın sırrı çözülmüş olsa, ve her yazdığınız makale ile google aramalarda ilk sayfada çıksanız, müthiş bir keyif alırdınız değil mi? Google aramalarında bir kez ilk sırada çıktığınızda artık geriye dönüş yoktur. Evet sonunda hak ettiğim yerdeyim der ve geriye yaslanıp, Google Analytics den Gerçek Zamanlı sekmesine basıp tadını çıkartmaya başlarsınız. Bir hangi içeriğe girildiğini merak eder, bir trafik kaynağına bakarsınız. Arada birde mobil mi? Masa üstü mü? Google da birinci sırada çıkmak hazırlıksız yakalanan blog yazarının aklını başından alır.

 

İlk sayfa da bile çıkmanın yanına yaklaşamayan yüz binlerce yazar varken, nasıl Google Birinci Sırada Çıkmak dan bahsedersin diyenleri ve haklı isyanlarını duyar gibiyim. İçimizden bazıları da ne isyanı ver artık şu formülü diyor. Arkadaşlar içiniz rahat olsun bunun formülünü vereceğim. Fakat yıllarca kafa patlatıp ele geçirdiğim bu formülü her halde ilk satırlarda açıklayacak değilim:). Şundan emin olun. Yazı bittiğinde sizde Google aramalarda ilk sırada çıkmanın keyfini yaşamaya aday bir yazar olacaksınız.

 

Hayal değil gerçek örneklerle, Google da ve diğer arama motorlarında ilk sırada çıkan yazılarım ile size yol göstermeye çalışacağım. Sizden ricam bu olayı sadece bir kez önce hayal etmeniz. Gözlerinizi kapatın. Sitenizdeki sayfa sayacının delirmiş gibi saniyede bir attığını düşünün. Hayali bile yetti değil mi? Gelsin ilk sıralar, ziyaretçiler, İnternet alemi admin görsün, blogger görsün. Sen değil miydin Google aramalardan günde 2 tekil gönderen? Şimdi yaktım çıranı Google efendi. Çıkarma beni ilk sırada da göreyim. Hayal etmeye devam. Delinin biri bu formülü ele geçirse. Çok gizli algoritmaları çözse, ne bileyim yada Türk usulü bir aracı koyup, Google merkezden bu tekniği sızdırsa.

 

Bunu hayal eden arkadaşlar yazımızı okumaya devam etsin. Hayal etmeyenler için yazının son cümlesi bu olsun. Biz geride kalanlar ile devam edeceğiz. Hayal etmek başarıya giden yolda yanımızdan ayırmayacağımız bir yol arkadaşı olacak. Hayal gücümüz bize yazımızı yazarken, blog da seo yaparken, ön izlemede yayına vermeden önce son rötuşlar için hep lazım olacak. Artık madde madde gidebiliriz. Google Birinci sırada çıkmanın altın formülü neymiş öğrenebiliriz.

 

google-siralamalar

 

Google da 1. Sırada Çıkmanın Sırrı

 

Google da 1. sırada çıkmak için ilk önce hayal etmeyi öğrenmeniz gerekir. Herkes nasıl olur derken, ben ilk sayfada çıkamayan blogcu arkadaşlara şaşıyorum. Tamam ilk sıra çok iddialı ama ilk sayfa asla imkansız değil arkadaşlar. Dünya üzerinde hiç bir formül yoktur ki sizi ilk yazınızda ilk sırada çıkarsın. Google gerek web mastırı gerekse blog yazarını bir gelişim süreci içerisinde takip eder. Ve gösterdiği performans çerçevesinde Google aramalarda yerini belirler. Bu kadar kapsamlı bir konuyu teknik detaylara boğmadan sizlere sunacağım. Yukarıda ki Google sıra sorgulama işleminde sadece ilk sırada değil ayrıca 2. sırada da yine e aktuel urunler.com yani biz varız. Hemen altta yer alan tablo da ise görüntülenme sayımız mevcut. Bu rakamlara ulaşmak asla imkansız değil. Gelin hep birlikte Google da 1. Sırada Çıkmanın Sırrı neymiş okumaya ve uygulamaya başlayalım.

 

arama-siralari

 

Sitenizi yayına verdiniz. Birinci makaleniz üzerinden bir kaç gün geçti ikinciyi de yayımladınız. Artık bir haftalık bir siteye sahipsiniz. Fakat giden gelen yok. İlk indexi almak kolay değildir. Google indexinizi sağlayan ve Örümcek olarak adlandırılan Google Botları blogunuzu muhtemelen bir hafta içinde tanımaya başlar. Bunun içinde aralarında en tecrübesiz olanı size yönlendirir. Halk dilinde biz bunlara ayakçı deriz. Fakat işi askeri sistem içerisinde anlatmak en ideali olacak. Sitenize ilk gelen asker (örümcek, google botu) Er dir. Yani gel dersin gelir, git dersin gider. İlk 15-20 içeriğinizde Er rütbeli örümcek, blog içeriğiniz ile ilgili detayları, yazılarınızın güncellenme sıklığını ve kategorik durumunu On başı olan üstüne rapor eder. Burası sizin ilk geçeceğiniz sınavın yeridir. Onbaşı elindeki raporlara bakarak sizi kendisi denetlemeye karar verir yada Er olan örümceğe dönerek, sen bunları15 gün daha gözlem altında tut der. İlk aşamayı tek seferde geçemeye bakın yoksa O 15 günlerin arkası gelmez. Peki Google 1. sırada çıkmanın sırrını bize getirecek ilk aşamayı nasıl geçeceğiz de sitemizi On Başına denetlettireceğiz.

 

  • Sitemizin adı ile gireceğimiz içeriklerin başlıkları aynı kelimeler içerisinde yer alması gerektiğinden Blog yada Site adımızı seçerken çok iyi düşünmeliyiz. En kısa ve en net olan alan adını seçmeliyiz. İleride Google Adsense ağından para kazanacağımız için Adsense uygun olmayan alan adlarından uzak durmalıyız. Nasıl mı? Ben alan adımı alırken Bim aktüel ürünler ya da a101 aktüel ürünler gibi bir seçim yapabilirdim. Yapmadım neden? Markalara ait alan adları Adsense politikalarına uygun olmaz da ondan. İleride başvurunuz telif hakları ihlali adı altında değerlendirilir. Bu yüzden Ben blogumu en iyi anlatacak ve yaptığım işi özetleyecek olan E Aktüel Ürünler .com adlı alan adını seçtim.
  • Tema seçimi 15 günde 2. aşamaya geçme yolunda bizim elimizden tutmalı, sıkıntı anında destek olacak bir dost gibi olmalı. İlk okul çocuklarının resim kâğıdına yaptığı sulu boya gibi sağı solu akmamalı. Temaya kafa yormayın diyen yazılara aldanmayın, tema isimden sonra gelir. Bu dönemde dikkat edeceğiniz en önemli kıstas temamızın mobil uyumlu olup olmadığıdır. Google da tema ararken Responsive kelimesini yazarak tema araması yapın.  Market yada mağaza sitesi mi yapıyorsunuz responsive online mağaza teması gibi arama yapın. Ve seçtiğiniz temanın mobil uyumu var mı? Mutlaka öğrenin. 2015 Mobil yılı olacak. Abartma demenize gerek yok. Bakın sizlerin bile birçoğunu bu yazıyı cep telefonundan okuyor.
  • Alan adını ve tema işini hallettiğimize göre sıra geldi içerik oluşturmaya. Maalesef bunun için biraz daha bekleyeceksiniz. Yok öyle hemen iki günde içerik oluşturmaya başlamak. Şimdi sırada En az bir sosyal medya ağında kendinize sayfa hazırlamalısınız. Bizim en aktif olduğumuz ağ Facebook sonra Youtube. Siz en az birinde görseli, tasarımı, blog ile ilgili bağlantı linkleri v.s hepsini tamamlanmış bir pozisyon da yayına hazırlık yapmalısınız. İşin bu ayağı halledildikten sonra içerik oluşturmak için son aşamaya 1 adım kaldı demek. 
  • Oluşturacağınız içerik ile ilgili anahtar kelime analizleri yapmayı öğreneceksiniz. Bunun nasıl yapıldığını Blog Hocam'ın Google İle Anahtar Kelime Araştırması adlı yazısından öğrenebilirsiniz.
  • Nihayet yazımızı yazmaya başlayabiliriz. Şimdiye kadar yaptıklarımızı gözden geçirelim.
    • Hangi Konuda yazacağımızı belirledik
    • Buna uygun, blogu en iyi anlatacak maksimum 3 kelimeden oluşan bir alan adı yine üç yıllığına satın aldık.
    • Temamızı seçerken Responsive yani Mobil uyumlu olmasına özen gösterdik.
    • Sosyal Medya sayfaları oluşturduk.
    • AdWords Anahtar Kelime planlayıcı ve diğer yöntemlerle Anahtar kelime analizi yapmayı öğrendik.

Buraya kadar her şeyi tas tamam. Ve bunları iki günde yaptık. Olmaz arkadaşlar. İki günde bu kadar işi hallede biliyorsanız şimdiye kadar köşe olmanız gerekirdi. Öyle olmadığına göre çok acele hareket ediyorsunuz. Sadece doğru temayı bulmak bile benim 1 günümü aldı. Nerede bunun alan adı, kelime planlama. Sonra olmadı hocam. Olmaz tabi. Acelemiz yok. İşi oluşum aşamasında aceleye getirirseniz Er olan asker ile her 15 günde bir görüşürsünüz. İnce eleyip sık dokuyacağız. Kuruluş aşamasında atacağımız bu temelin üzerine sitemizin kolonları yerleştireceğiz. Bu kolonlar bizi Google da 1. sırada çıkaracak yazıları taşıyacak. Şu anda biz öyle sağlam bir temel atıyoruz ki, hiç bir Google Güncellemesi bırakın yıkmayı sallayamayacak bile. Her güncelleme bizim lehimize olacak.

 

Benim tavsiyem şu dur; ben her konuda yazabilirim diyorsanız, alan adını almadan anahtar kelime planlayıcı aşamasını birinci sıraya koyun. Belirlediğiniz konular hakkındaki anahtar kelime araştırması yapın. Ve rekabet edebileceğinize inandığınız anahtar kelimelerden oluşan bir blog yapın. Yok, ben her konuda yazamam, uzman olduğum alanda ilerleyeceğim diyorsanız sıralamayı değiştirmenize gerek yok. Saydığım adımlar arasında mutlaka zaman aralığı yerin. Kafanızı rahatlatacak şeyler yapın. Alan adını buldum diye hemen satın almayın. İki, üç saat hava alın, kafanızı dağıtın ve rahatlamış beyinle bilgisayar başına oturun.

 

Google Örümcekleri için artık hazırız. Yaptığımız blogun temeli o kadar sağlam ki, artık örümcekler bizden korksun. Şimdiye kadar yazdıklarım blogunuzu zirveye taşıyacak ve orada kalmanızı sağlayacak olan yazı dizimin en önemli yapı taşları idi. Bu temel üzerine öyle bir bina yapmalıyız ki, Sultan Ahmet Camisi gibi, Ayasofya müzesi gibi, Taç Mahal gibi hatta Çin Setti gibi. Gelen tekrar gelmeli, gören memleketinde eşine dostuna onu anlatmalı. 2500 yıllık Kız Kulesi gibi her daim ayakta kalıp, varlığıyla ben buradayım demeli. Fark ettiniz değil mi? Bu yapıların en büyük ortak özelliği sağlamlığı ve mimarisi. Bizler blogumuzun mimari işini tema konusu ile çözdük. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Google da 1. çıkmak için bunlar yeterli mi? Hepsi bu kadar mı? Hayır arkadaşlar hepsi bu kadar değil. Yapımızın kolonları olarak tabir ettiğim 2. aşamada kaliteli ve Google uyumlu yazı nasıl yazılır, onu anlatacağım. Yukarıdaki görsellerle ilgili olan sayfaları ziyaret ederek hangi yolu izlemişim, analiz etmeye çalışın. Yazılarımda nelere dikkat ettiğimi isterseniz not alın ve bir sonraki yazıma kadar bu sayfalardaki yazıları örnekleyerek kendi makalelerinizi oluşturun, yayınlayın. Geri dönüşler hangi yönde mini bir gözlem yapın. Bir sonraki yazım Allah nasip eder de ölmez sağ kalırsak. Google 1. çıkmanın 2. aşaması olan Google uyumlu makale ve doğal seo nasıl yapılır onu anlatacağım. O zamana kadar kalın sağlıcakla.

 

e-aktuel Yazar Hakkında: Merhaba ben Selahattin Barışkan, 2010 yılında Dünyanın en büyük çöplüğü olarak gördüğüm İnternet ortamına sıfır bilgi ile giriş yapan, ardında 6 tane çöp site bırakan, bugün bilgi ve birikimimi E Aktuel Ürünler .com için kullanan sizin gibi biriyim.

28 Aralık 2014 Pazar

Blog Yazarlığı Devri Kapanıyor mu ?

Blog yazmak çoğumuzun işi,hobisi vazgeçemediğimiz uğraşlardan bir tanesi. Yıllardır insanlar blog açıyor, blog yazıyor ve yayınlıyor. Günümüz dünyasında popüler olmaya başlayan vine,youtube kanalları acaba ileri de blogların pabuçunu dama atabilir mi ? Bunu konuşalım.

 

bloggervsvlogger

 

Neden Blog Değil de Vlog?

 

Şu bir gerçek ki  vine ve youtube kanallarının önlenemez bir yükselişi var. Bu içerikler hem kolayca ve kısa sürede tüketilebiliyor. Ayrıca vlogger'lar içeriklerinden binlerce dolar para kazanabiliyorlar. Youtube kanallarında ürün tanıtımı yapan gamer ve vloggerlar iyi bir gelir elde edebiliyorlar.

 

Diğer cezbedici nokta vine ve youtube kanalları sosyal medya hesaplarıyla daha iç içe. Özellikle son yıllarda yükselişte olan ve yükselişini sürdüren instagram ve twitter gibi sosyal medya mecralarında vloggerlar anında binlerce insanla etkileşime geçebiliyorlar ve içeriklerini ulaştırabiliyorlar.

 

Blog yazmak sabır,teknik,azim isteyen bir iş. Ancak vloglarda öyle bir dert yok. Anında 6 saniyelik bir vine çekip takipçilerinizle paylaşabiliyorsunuz ve anında sonuç alabiliyorsunuz.

Ülkemizde okuma alışkanlığı fazla yok bu bir gerçek. İlk yazınızı okuyan çoğu ziyaretçi ikinci yazınızı okumayıp es geçiyor. Bu da bir gerçek. İnsanlar uzun ve sıkıcı blog yazıları yerine kolay tüketilebilen ve zamanınızı almayan vlogları izlemeyi tercih edeceklerdir doğal olarak.

 

Başka bir konu youtube kanalı sahibi ve vine üreten insanlar sosyal medya ve yazılı medya da daha çok yer buluyorlar. Çoğu televizyon programında kendilerini görebiliyoruz. Blog yazarak popüler olmak gerçekten zor bir iş. Yıllar istiyor. Tecrübe,emek istiyor. Ama vloglarda iş değişiyor. "15 dakikada ünlü olabiliyorsunuz"

 

Sonuç Olarak!

 

Bloglar gün geçtikçe kan kaybediyor. Tamamen tükenmez belki bloglar ama eskisi kadar internet dünyasında yer bulamaz kendisine diye düşünüyorum. İnsanların blog anlayışı değişiyor!. Artık sizin blogunuza özenle,uzunca,detayıyla  yazdığınız film tavsiyeleri içerikli yazılarınız yerine, "Hayatınızı değiştirecek 10 film" başlıklı madde madde listelenmiş,kısa açıklama ve bolca görsel kullanılmış yazıları okuyorlar. Çünkü kolayca ,kısa sürede tüketilebilir içerik insanlara daha çok cazip geliyor.

 

İnsanlar değişim istiyor. Vloglar,youtube kanalları, vinelar, son yıllarda açılmış onedio tarzı siteler insanların değişim ihtiyacını çoktan duymuş gibiler. Bu tip yeni gelişmeler, büyümesini sürdürecekler ve belkide çoğu blog yazarı bir vlogger olarak internet dünyasındaki hayatına böyle devam edecek, kim bilir ?

 

Yazar Hakkında: Mahir Haydar, 19 yaşında,5 yıldır blog yazıyor. Blogum: bildiginiyazar.blogspot.com
Sayfalarım: Facebook

22 Aralık 2014 Pazartesi

Blog Blogger İçin Midir Halk İçin Mi?

Öncelikle bu satırların yazarının Blog aleminde henüz çok yeni olduğunu söyleyerek başlamakta fayda var. Belki sizin de onlardan biri olduğunuz, her gün hemen hemen her yerde karşınıza çıkan tecrübeli “blogger” lardan değilim. Henüz birkaç ay önce açtığım, vakit buldukça ve elimden geldiğince özgün içeriklerle beslemeye çalıştığım liveaplus.com da, şu anda okuduğunuz Bloghocam veya benzeri uzun soluklu ve kaliteli bloglardan biri değil. İşin çok başındayım, acemisiyim anlayacağınız.

 

Bir işin acemisi olmak, üzerinde taşıdığı bir çok dezavantajın yanında çok da önemli bir avantaja sahip olmak demektir. Bir alemin içinde “acemi” olarak bulunurken, henüz o alemin bir parçası olmadığınız için aynı anda da dışarıdan nasıl göründüğünü bilirsiniz. Bu sayede objektif olabilir, henüz kazanmadığınız tecrübeden dolayı işinizi, o işi yapmayanların gözüyle görebilirsiniz.


Ben de blog yazmaya çalıştığım bu kısa zaman içerisinde gördüklerimi, bu yolculukta şu ana kadar yaşadıklarımı, hala işin acemisi olmanın avantajını kaybetmeden kelimelere dökmek istedim ve bunu da siz Bloghocam takipçileriyle paylaşmanın güzel olacağını düşündüm. Teknik konularda ahkam kesmek henüz haddime değil. Bu yazıda daha farklı sularda gezineceğiz.


Blog yazmak ve blog sayfası/sitesi yönetmek konularında çok fazla bilgi eksikliğim var. Bu yüzden bu konuda bulduğum her yazıyı, kaynağı okumaya çalışıyorum. Bloghocam da düzeyli ve doyurucu içeriği ile en sık başvurduğum kaynaklardan biri.


Okuduğum bu yazılardan gerçekten çok fazla ve değerli bilgiler edindim. Olumlu ve olumsuz anlamda değerli bilgiler.

 

blog


Gördüm ki herkesin blog yazmak için farklı sebepleri var. Takip ettiğim bunca yazıdaki tavsiyeler içinde bu konuda bahsedilen en yaygın sebep para ya da benzeri maddi çıkarlar kazanmak. Görünen o ki günümüz dünyasının en büyük trend ve aynı zamanda yanılgılarından biri olan “kısa sürede kazanmak” beklentisi aynı zamanda blog yazmaya karar vermekteki en büyük sebeplerden biri. Sosyal medyayı, gündemi ve günceli takip eden ortalama bir okur kısa süre içerisinde popülerleşen, meşhur olan, reklamlarda, filmlerde, dizilerde oynamaya başlayan, kitaplar yazan, çok satan gazetelerde köşe sahibi olan blogger’ları gördükçe bu işin kolay yoldan para ve ün kazanmak için geçerli bir yol olduğu fikrine kapılabiliyor. Tahmin ediyorum ki şöyle başlıyor olay: “Abi çevrem geniş, arkadaşlarım, arkadaşlarına yaysa, onlar kendi arkadaşlarına yaysa sonrası çorap söküğü gibi gelir. Kalemim zaten çok sağlam. Kısa sürede sayfaya reklam alırım. Sonra bir gazetede haber olsam, -ki bunu sağlayacak arkadaşlarım da var- oldu bitti. Ne kadar kolay değil mi? Mısır patlatmak gibi. Birkaç mısır tanesi patlayana kadar biraz beklersin. Sonrası patır patır kendiliğinden gelir.


Bu fikre nereden mi kapıldım? Şu ana kadar sayfamı nasıl geliştirebileceğimi öğrenmek için yaptığım araştırmalar sırasında en çok rastladığım makale konuları şöyle:

 

- Nasıl kolay yoldan reklam alınır?

- Nasıl kolay yoldan takipçi arttırılır?

- Nasıl kolay yoldan para kazanılır?

- Blog yazarak kolay yoldan para niçin kazanılmaz?

- Blog yazarak parak kazanmak için neler yapmak gerekir?

 

vb, vb.

 

İşin ilginç tarafı, itibar edilebilecek ve gerçekçi yanıtların büyük bölümünde yukarıdaki sorulara verilen tek cevap aşağı yukarı aynı: Sabır, sabır, sabır.

Genellikle şöyle başlıyor tüm yazılar: Blog yazarak kısa yoldan para kazanmak mümkün değildir.


Bu görüşe ben de katılıyorum. Göz önündeki başarılı örneklerin bir çoğu bu işin henüz yeni olduğu dönemlerde başlayıp yıllarca emek harcamış, bloglarını, kendilerinde var olan cevheri geniş kitlelere ulaştırmak için yeni bir mecra olarak başarı ile kullanmış ve henüz bu alanda çok fazla oyuncu olmadığı dönemde diğer sıradan örneklerin arasından kolaylıkla sıyrılmışlardan oluşuyor. Yani, sahada oyuncu azken kalitelileri kolaylıkla parlayarak diğerlerinden ayrılabiliyorlardı. Ancak şu anda durum böyle değil. Çok fazla blogger ve çok fazla blog var. Ve bu karmaşada diğerlerinden farklılaşmak artık o kadar da kolay olmasa gerek.

 

Bu durum sadece blog yazmak ile ilgili bir durum da değil zaten. Tüketim dünyasında yaşıyoruz ve birşeyleri tüketmek artık günün bir gereği. 90’ların sonu ve 2000’lerin başındaki “dot-com bubble” da benzer bir dönemin farklı biçimde yaşanmasından başka birşey değildi. Bir anda popülerleşen bir mecra, barındırdığı kanallar hızla artarken, yerini dolduran başka bir rakip mecranın ortaya çıkması ile popülerliğini aynı hızla yitirebiliyor.


Bu yüzdendir ki blog yazarken kalıcı olabilmek için en önemli gereksinim “Sabır”. Bir yandan sabrederek hızlı bir başarı beklememek gerekirken, diğer yandan da içeriğin önemini göz ardı etmeden üretmek gerekiyor. Yine okuduğum makalelerden gördüğüm kadarıyla, Bloglar ile ilgili bir yazı hazırlıyorsanız, mutlaka kullanmak gereken bir söylem daha var:  “content is king” yani “içerik kraldır” (böylece biz de bu yazımızda bu vecibeyi yerine getirmiş olduk).  Bu tam bir klişe. Ancak aynı oranda da gerçekçi bir söylem. Ormandaki en sağlıklı, en gürbüz, en parlak yapraklı ağaçlardan olmak lazım ki kuraklık geldiğinde ya da fırtına çıktığında ayakta kalabilesiniz. Bu yüzden yılmadan, usanmadan özgün içerik üretmek ve üretmeye devam etmek şart.

 
Sabır ve içerik, uzun zamandır bu işi yapanların süzgecinden geçerek yeni başlayanlara ilettikleri en değerli ve ortak iki tavsiye. Peki yeni bir blogger’ı bu işe iten yegane motivasyon para kazanmak ya da ünlü olmak mıdır? Bence değil. En azından benim için değil.

 
Beni bu zor ve uzun yolculuğa sürükleyen şey “kazanmak için üretmek” değil, "ürettiğim için paylaşmak” isteği oldu.

 
Çok uzun soluklu ve başarılı örnekler olmamasına rağmen bir süre amatörce öykü yazdım. “Yazmak” eylemi keyif verdikçe kafamdaki düşünceleri, öğrendiklerimi, beğendiklerimi yazıya dökme isteği beni içten içe kemirmeye başladı. Bunların kalıcı olabilmesi için “blog” iyi bir alternatif olarak göründü ve başladım. Başlangıçta “kendim için yazıyorum, okunmasam da olur” şeklinde düşünsem de, bloga yazı ekledikçe, okunuyor olmanın, yazmak kadar değerli olduğunu gördüm.


Sayfam şu anda çok kısıtlı bir kitleye hitap ediyor. Ancak birinci ve ikinci kuralı unutmuyorum. İçeriğim yeterince iyi ise zamanla daha çok okunacağını düşünüyorum. Bunu zaman gösterecek. Şu anda bana düşen, özel hayatımda bir yolunu bulup fırsatlar yaratarak kaliteli, en azından benim okuduğumda keyif alacağım içeriklerle sayfamı beslemek ve sonrasında beklemek.


Blogumu yayına aldığımdan beri geçen kısa süre içerisinde  beklediğim kadar olmasa da yakın çevremden bazı eleştiriler de aldım. En sık karşılaştığım eleştiri “yazıların çok uzun” şeklinde oldu. Doğrudur, uzun yazılar yazdım. Ancak, blogun orada olma sebebi “yazma isteği” olduğu için bu kaçınılmaz. Yazılarım uzun çünkü yazmak istiyorum. Bu kadar basit. Ancak uzun yazılar, yazanın taşıdığı motivasyonu okuyana aktaramıyor. Yukarıda da bahsettik, zaman tüketim zamanı. Zaman hız zamanı. Okuyucu da daha kısa sürede daha çok şey okumak istiyor. Bu yüzden “uzun yazı” çok da çekici gelmiyor. Buna bir orta yol bulmak gerektiğini görüyorum. (yılma okuyucu… evet bu yazı da gittikçe uzuyor biliyorum, ama lütfen yılma. buraya kadar geldiysen kalanını da okuyabilirsin, haydi gayret)

Araştırmalarımda gözlemlediğim bir başka tavsiye, bir blog içinde yer alan yazıların yelpazesini fazla geniş tutmamak gerektiği yönünde. Her konuda yazmak, her konuyu biliyor gibi görünmek olarak algılanabilirmiş. Bu da okuyucunun gözünde “samimiyetsiz” bir algı yaratmasına sebep olabilirmiş. Bir nevi hıncaluluçvari bir şekilde her konuda ahkam kesmemek gerekirmiş.

 
Saygı duyarım, ancak tam katılmıyorum. Yazılarımın amacı, ilgi alanıma giren konuları başkaları ile paylaşmak. Bu paylaşımların uzun vadeli olması için de mümkün olduğunca güncelden uzak kalarak, kalıcı ve “zamansız" yazılar olması, 5 yıl, 10 yıl sonra bile okunsa aynı tazeliği koruyor olabilmesi için gayret gösteriyorum. Bu amaçla öncelikle bildiklerimi yazarak başladım. Ancak, ilgi alanıma giren konular, bilmediğim bir çok detay da içeriyor. Bu sebeple araştırıyor, öğreniyorum. Yani yazmayı bir bakışla yeni bilgilere ulaşmak, yeni şeyler öğrenmek için bir araç olarak kullanıyorum. Ve burada herhangi bir samimiyetsizlik olduğuna inanmıyorum.

 

Samimiyet demişken, çevremden gelen bir başka eleştiriden de bahsederek yavaş yavaş yazıyı bağlayalım. Her yiğidin yoğurdu farklı yemesinde olduğu gibi, her blogger’ın tarzı farklı. Her blogun da rengi farklı. Görebildiğim kadarıyla çok samimi, okuyucusuyla çok içli dışlı, mizah tonunu oldukça üst seviyede tutarak yazan bloggerlar da var, TV’de bir siyasi programa konuşmacı olarak çıkmışçasına resmi yazanlar da. Hepsine saygım sonsuz. Tarz, tarzdır. Ancak, yazdığım yazılarda kullandığım dile dikkat etmeye çalışıyorum. Türkçe bilgim ortaöğrenimim sırasında öğrendiklerimden aklımda kalanlar kadar. Bazı hatalar yapıyorum ki bu çok normal. Elimden geldiğince bunu azaltmaya çalışıyorum. Ancak yazarken kullanılan dilin, okuyucuya olan saygı seviyesini bozmaması gerektiğini düşünüyorum. Yani, günlük dil kullanmak, okuyucu ile samimi olmak adına Türkçe’nin temel kurallarının bile yok sayılarak yazılmasını doğru bulmuyorum. Samimiyet adına Türkçe’yi bozmak yanlış bence.


Son olarak madalyonun bir de diğer tarafına göz atmak istiyorum. Olaya tam ters yönden bakarsak, okuyucunun da bazı sorumlulukları mevcut. Bu yolda tecrübe kazanmaya çalışan tüm blogger’ların mutlaka bir geri bildirime ihtiyaçları vardır. Okuyucu, takip ettiği bloglar ve okuduğu yazılar hakkında samimi (bu “samimiyet" yine çıktı karşımıza), objektif ve mümkün olduğu kadar detaylı yorumlarını direk olarak yazara iletmelidir. Bu sayede yazarın hem hatalarını hem de okuyucu beklentilerini anlaması ve kendisini geliştirmesinin mümkün olacağı gerçeği akılda tutulmalıdır.

 
Yazının başlığına geri dönerek bitirmek gerekirse, blog yazmak blogger’ın hem kendisine hem de okuyucusuna bir borç ödemesi olarak algılanmalıdır. Blogger hem kendi yazma isteğine hem de okuyucunun okuma arzusuna karşı sorumluluk taşımalıdır. Yani blog hem blogger içindir hem de halk için.

 

Yazar hakkında: Altuğ Tatlı; 43 yaşında, evli ve iki kız çocuk babasıyım. Bir otomotiv firmasında Bilgi İşlem Yöneticisi olarak çalışıyorum. 2014 Temmuz’unda liveaplus.com ‘u yayına açtım ve işlerimden fırsat buldukça burada hayata dair yazılar yazmaya çalışıyorum.www.facebook.com/liveaplus

15 Aralık 2014 Pazartesi

Çöp Site Yapmaktan Korkmayın

Blog yazarı olmak başlı başına belirli teknik bilgi ve donanım isterken, sıfırdan bu işe soyunmak ancak cesur insanların atacağı bir adımdır. Tarih çok az cesur insanı Kahraman yapmıştır. Amacınız kahraman olmak değilse, blog yazmaya hemen bugün başlamalısınız. Blog Hocam ı takip ettiğinize göre hepiniz blog yazarlığının belli bir evresinde olmalısınız. Kiminiz daha yeni emeklemeye başlamadınız, kiminiz sitenize ziyaretçi çekme derdine düştünüz, kiminiz ise artık meyveleri topluyorsunuz. Meyveleri toplayan yazarları blog yazmaya başladığı günlere götürecek, emekleyen ve arayış içine olanlara yol göstermesini hedeflediğim Çöp Site Yapmaktan Korkmayın adlı yazım için BH ye hoş geldiniz.

 

Blog yazarlığı üzerine üç bölümden oluşan yazımızın ilk paragrafını, işin henüz başında olanlar için yazıyorum. Blog yazarlığı aşama kaydetme üzerine kurulmuş bir sistemin önemli halkalarından biridir. Öncelikle bu sistemin ne olduğunu kavramak gerekir. Blog yazmak lise yıllarında bir şeyler karalamaya benzemez. İçimi dökeyim rahatlarım yada ben farklıyım, hayatımı yazsam roman olur demekle de bir şey olmaz. Peki nasıl olur? Bunu zamanla öğreneceksiniz. Benim sizler için üzerinde duracağım konu ise, blog yazmaya başladığınızda olmuyor, bu temanın şusu eksik, diğerinin rengi kaçık, bu konuyu yazmaktan sıkıldım gibi mazeretlerle çöp site oluşturup bu işten sıkılmanız. Geriye dönüp baktığınızda arkanızda üç beş tane çöp site bırakmamışsanız daha gideceğiniz çok yol var demektir. Çok nadir istisnalar hariç. Evde yazar gibi. Yanılmıyorsam ilk seferinde tutturdu bu işi.

 

Bu iş teknik bilgi gerektirir demiştim ya, işte siz farkında olmadan o beğenmediğiniz çöp sitelerde buna sahip oluyorsunuz. Saatlerce araştırıp yaptığınız bir yeniliğin sevinci ile sayfanızı yayınladığınızda sizden başka beğenen olmayınca, bir şeylerin yanlış gittiğini daha iyi anlıyorsunuz. Tüm çabanıza rağmen google aramalardan trafik alamıyorsanız. Gözünüz aydın nur topu gibi bir çöp siteniz oldu demektir. Bir saniye hemen moraliniz bozulmasın. Bu sizin bir sonraki blogunuzda yere daha sağlam basmanızı sağlayacak. İkinci, üçüncü denemelerinizde de farklı farklı sebeplerden dolayı yine sitenizin çöp site kategorisinde yer alması muhtemeldir. Çünkü siz sıfırdan başladınız. Düşmeden yürüyemez, yürümeden koşamazsınız. Bu sebeple Çöp Site Yapmaktan Korkmayın! Diyorum.

 

Bende tıpkı sizler gibi deneme yanılma yöntemini kullandım. Kuş uçmaz kervan geçmez yazılarım çok oldu. Yukarıda kırmızı renkle belirttiğim cümle öylesine laf olsun torba dolsun diye söylenmiş bir şey değil. Bu işte aşama kaydedemeyen, kendini kaybeder. Sizlerde gelişime açık olmalısınız. 5 yıldır bu işin içindeyim. 6 ay kimsenin uğramadığı sitemde oldu. Bir gece 55.000 kişi gördüğüm sitemde.

 

İlk yorumu almak için aylarca beklediğim zamanları da yine ben yaşadım. Bugün tüm deneyimimi E Aktuel Ürünler adlı blog için kullanıyorum. Sonuçlar ise beni memnun edici noktada. Tam bir aylık site. İşte size rakamlarla Çöp Site Yapmaktan, Google Uyumlu Blog yapmaya geçişin bir göstergesi.

 

istatistik

 

İlk hafta 13 Kasım 2014 tarihinde 113 olan sayfa görüntülenme, 1 ayın sonunda 600 ortalamayı yakalamış durumda. Peki ne yaptım da bunu rakamları 1 ayda yakaladım. Bu trafiğin kaynağı ne?  % 68 Organik aramalar desem daha da şaşırırsınız değil mi? Evet arkadaşlar işin sırrı çöp site yapmaktan geçiyor. Korkmayın ben 1,5 yıl emek verdiğim siteyi bir gecede sildim attım. Edindiğiniz tecrübe sizin en büyük karınız olacak. Sadece 1 aylık olması sizi şaşırtmasın. Ardında Blog Hocam da geçen onlarca saat, Ehli Blog da okunan bir düzine makale, Evde Yazar ın gece kokan çiçeği "Adı Şebboy muşu var". Daha ismini yazamadığım bir yığın  blogcu.

 

Çok fazla değil 3-5 tane kaliteli ve düzenli içerik giren blog takip edip, gelişimizi sürdürmeniz kendinize blogunuza yapacağınız en büyük iyilik olacaktır.

 

Yazar Hakkında: Merhaba ben Selahattin Barışkan, 2010 yılında Dünyanın en büyük çöplüğü olarak gördüğüm İnternet ortamına sıfır bilgi ile giriş yapan, ardında 6 tane çöp site bırakan, bugün bilgi ve birikimimi E Aktuel Ürünler .com için kullanan sizin gibi biriyim.

8 Aralık 2014 Pazartesi

1 Yıllık Blogumun Bana Öğrettikleri

Bu yazı; murat-aktas.com’un yazarı Murat Aktaş tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

 

Yaklaşık 3 yıldır Blogger ve Blog yazarlığı ile ilgilenmeme rağmen, bugüne kadar sadece kişisel blogumu severek ve isteyerek devam ettirebildim. Aralık ayında bir yaşına giren kişisel blogum henüz emekliyor olsa da bu süre içinde bana Blogger, yazarlık ve Blog dünyası hakkında pek çok şey öğretti. Eminim pek çoğunuzun da hemfikir olduğu bu tecrübeleri listeleyerek tek bir yazıda kısa notlarla paylaşmak istedim. Ayrıca, hepimize faydalı olacak bu listeyi kendi blogumda yayınlamak yerine pek çok blog yazarının üstadı olan Blog Hocam'da paylaşmanın daha mantıklı olacağını düşündüm.

 

551

17 maddede kısa notlarla bir yıllık blogumun bana öğrettiklerine gelecek olursak:

 

1. Asla Google'ı Kandırabileceğinizi Sanmayın!

 

Yazılarda fazlaca etiket kullanarak, kopya içerik paylaşarak, Adsense reklamlarına farklı mecralar aracılığıyla tıklamaya çalışarak Google'ı kandırabileceğinizi sanmayın. Google robotlarını bir kaç kez kandırabilseniz de er-geç fark edileceğinizi unutmayın. Bu blog yazarken öğrendiğim ilk gerçek oldu.

 

2. Mutlaka Sade Bir Şablonla Başlayın

 

Blog yazarlığına henüz başlayan veya yeni başlayacak biriyseniz mutlaka sade ve basit şablonlarla başlayın. Bu şekilde hem blogunuz karışık gözükmeyecek, hem de siz onu düzenlemeye çalışırken zorlanmayacaksınız.

 

3. Samimiyetle Ciddiyet Arasındaki Çizgide Kalın

 

Bazı bloglar içeriği itibariyle çok ciddi veya samimi yazılar içerebilir ancak, konu her ne olursa olsun çok samimi bir yazı okuyucu için ehemmiyet verici olmayacaktır. Ayrıca çok ciddi yazılar da ne kadar dolu, faydalı ve bilgilendirici olursa olsun okuyucuyu sıkacaktır. Yazılarınızda samimiyetle ciddiyet arasında bir çizgide kalmaya gayret edin.

 

4. Blogunuzdan Kısa Zamanda Büyük Paralar Kazanabileceğiniz Hayalini Unutun

 

Dünya üzerinde her dakika açılan yüzlerce blog belki de sadece bu hayalin gerçek olmadığı öğrenildiği için kapanıyor. Blogunuzdan para kazanma hayaliniz elbette olsun, ama bunun hemen olmayacağını ve bir anda büyük paralar kazanamayacağınızı, ayrıca bunun için gerekli zamanı beklemeyi de bilin. Daha en başta kendinizi buna şartlandırırsanız sizin blogunuz bu hayale kapılıp ölü doğan on binlerce blogdan biri olmayacaktır.

 

5. İnsanların Önyargılarını Kırmanın Zor Olduğunu Bilin

 

Yazılarınızda insanların ön yargılarını kırmanın zor olduğu konularda diretmeyin. İnsanların farklı düşündükleri konularda(din, siyaset, yaşam tarzı vb.) yazı yazarken ayrıştırıcı değil kucaklayıcı olmaya dikkat edin.

 

6. Uzun Yazılarınızı Alt Başlıklara Bölün

 

Hemen herkes uzun yazıları okumaktan nefret eder. Ancak yazınızı alt başlıklara bölerseniz; hem daha ilgi çekici olacak, hem olduğundan daha kısa gözükecek hem de okuyucuyu sıkmayacaktır. Ayrıca yazınızın alt başlıklarını kategori şeklinde oluşturmanız hem okuyucuyu istediği konuya yönlendirecek, hem de alt başlıkları titizlikle tarayan Google botları sayesinde blogunuz aramalarda üst sıralara bir adım daha yaklaşacaktır.

 

7. Okuyucunun Faydasını Gözetin

 

Paylaştığınız yazıların başkaları tarafından okunacağını göz önünde bulundurarak yazılarınızda pragmatist(faydacı) olun. Okuyucunun faydalanacağı içerikler üretmeye, onları bilgilendirmeye çalışın. Bir blogun okuyucu nezdindeki kalitesini belirleyen en önemli etmen faydalı içerik üretmesidir.

 

8. İşinize Yarayabilecek Bazı Araçları Kesinlikle Öğrenin

 

Blog yazarken işinize yarayabilecek pek çok araç var ancak bunların hepsini öğrenmeniz ve uygulamanız mümkün olmayacaktır. Bunun yerine işinize yarayacak olanların sade ve kullanışlı olanlarını seçmeniz sizi pek çok konuda zaman kaybından ve sıkıntıdan kurtaracaktır. Bu konuda benim hazırladığım "Bloglar İçin Yararlı 10 Ücretsiz Online Araç" yazımı ya da Blog Hocam'ın "Blog Araçları" kategorisindeki yazılarını inceleyebilirsiniz.

 

9. SEO'ya Kafanızı Fazla Yormayın

 

SEO çalışmaları bloglar için çok gerekli olabilir ancak bunu paranoya haline getirmeyin. Giriş seviyesi SEO bilgisi sizi idare edecektir, daha çok içeriğinizin kalitesine dikkat edin, devamı gelecektir.

 

10. Blogunuzun Size Paradan Daha Değerli Şeyler Kazandırabileceğini Unutmayın

 

En önemli konulardan biri olsa da her şeyin para olmadığını çok iyi biliyorsunuz. Blogunuza gelen teşekkür yorumlarını sürekli okuyun ve kendinizle gururlanın. Sizden yardım talep eden mailleri gördüğünüzde insanlara yararlı olduğunuzun farkına vararak sevinin. İyi ve uzun vadeli bir blogun blog dünyasında "marka" olabileceğini, günün birinde insanların sizin blogunuzu ve/veya şahsınızı parmakla gösterebileceğini unutmayın. Farklı bir bakış açısı için Blog Hocam'ın "Blog Yazmanın Bana Kazandırdıkları" yazısına göz atabilirsiniz.

 

11. Blogunuz İçin Analiz Yapın

 

Blogunuzu geliştirmek, blog dünyasındaki yerinizi öğrenmek ve kendinizi yönlendirmek için Analiz yapmayı öğrenin. Bunun için SWOT Analizi, SEO Analizi ve Google Adwords Kelime Planlayıcısı gibi yöntem ve araçları kullanmayı öğrenin ve bunları uygulayın. Blogunuzun SWOT ve SEO analizini en az 3 ayda bir yapın.

 

12. Her Sosyal Medya Sitesinde Yer Almaya Çalışmayın

 

Sosyal medya, blogların tanınması ve hit alması açısından çok önemli olsa da onunla ilgili yanlış kararlar sizi zora sokabilir. Her sosyal medya sitesinde hesap açmayın, hangilerinin blogunuz için daha yararlı olabileceğine karar verin ve sadece onları kullanın. Her mecrada yer almaya çalışırsanız hiçbirinden gerekli ve yeterli verimi alamazsınız. Sadece bir kaç tanesini kullanın ve bu alanlarda her zaman faal olmaya çalışın.

 

13. Okuyuculara Değerli Olduklarını Hissettirin

 

Okuyucular blogların can damarıdır. Onlara değer verin ve değerli olduklarını hissettirin. Bütçeniz elverdiğince belirli zamanlarda küçük yarışmalar düzenleyip mütevazi hediyeler dağıtın. Ya da eğer kitap yazmak gibi bir düşünceniz varsa PDF şeklinde bir kopyasını abonelerinize hediye edin. Bütçeniz ve zamanınıza göre farklı şeyler de düşünebilirsiniz.

 

14. Blogunuzda Yenilik Yaparken İyi Düşünün

 

İnsanlar eskiye aşina oldukları için bazen yeniyi yadırgayabilirler. Blogunuz için büyük bir yenilik yapmayı düşündüğünüzde bunu hemen uygulamak yerine zamana yayın ve yavaş yavaş gerçekleştirin. Yaptığınız yenilikler ve özellikle nedenleri hakkında sadık okuyucunuzu bilgilendirin. Hatta okuyuculardan fikir alın.

 

15. İyi Bilmediğiniz Konularda Asla Yazmayın

 

Blog açmak bir dakikanızı alsa da içerik üretmek yani yazma eylemi başlı başına bir sanattır. Hatta yazma konusunda çok iyi olsanız bile neyi yazmanız ve yazmamanız gerektiğini iyi belirleyin. Tam olarak vakıf olamadığınız konularda içerik yazmaktan sakının. Konu hakkında derin ve kapsamlı bir araştırma yapın, yeterli donanıma sahip olduğunuza kendinizi hemen inandırmayın, mutlaka bilmediğiniz bir şeyler olduğuna inanın.

 

16. Yazılarınızı Planlı ve Programlı Yayınlayın

 

Yazılarınızı giriş, gelişme ve sonuç bölümleriyle oluşturup alt başlıklarla destekleyin. Hangi yazıyı ne zaman paylaşacağınıza dair bir takvim programı oluşturun. Mümkünse yazılarınızı internet aleminin en yoğun olduğu 13:00 ile 17:00 saatleri arasında yayınlayın.

 

17. Fark Yaratmaya Çalışın

 

Blogunuzun genel konusuna uygun farklı bakış açıları geliştirin ve bunların üzerinde kafa yorun. Bu farklı bakış açıları rakiplerinizden farkınızı ortaya koyan ve sizi zamanla "marka" yapan oluşumlara dönüşecektir. Günde en az 10-15 dakika blogunuzu nasıl geliştirebileceğinize ve neler yapabileceğinize yönelik beyin fırtınası yapın. Analitik düşünmeye çalışın.

 

Bunlar benim edindiğim kazanımlar ve öğrenimler, peki size blogunuz neler öğretti?

 

 

Yazar Hakkında: Murat Aktaş; kişisel blogum www.murat-aktas.com'da başta Tarih, Edebiyat, Teknoloji ve Şiir olmak üzere pek çok farklı konuda yazılar ve makaleler paylaşıyorum. Ayrıca pek ilgilenemesem de ara sıra güncelleyebildiğim İngilizce bir Foto Blogum var. 23 yaşında bir Tarih bölümü son sınıf öğrencisiyim. Daha önce Blog Hocam için yazdığım "Instagram Fotoğrafları Bloga Nasıl Eklenir?"yazısına da göz atabilirsiniz.

1 Aralık 2014 Pazartesi

Bloğunuz Mutfağınızdır

Her zamanki gibi elimde kahvem internette bloğumu daha nasıl geliştirebilirim, kolay okunmasını nasıl sağlayabilirim, son dönemlerde yeni çıkmış bloğuma ekleyebileceğim yararlı gadgetlar var mı diye araştırma yapıyordum ki Blog Hocam’a rastladım. Bugüne kadar rastlaşmamış olmamızı da anlayamadım, geç keşfettiğim için üzüldüm.

 

Hemen okumaya başladım tıpkı uzun süre koşmuş da ilk gördüğü çeşmeden kana kana su içen biri gibi yazıları yalayıp yutmaya başladım derken konuk yazar köşesini gördüm. Hem bir yazar hem de bir okuyucu olarak en rahatsız olduğum konuyu yazmaya karar verdim.

 

bloghocam1

 

Yaklaşık 2 senedir bilfiil bloğumu yazıyorum. Blog yazarlığının ise iki bölümden oluştuğuna inanıyorum. Bunlardan bir tanesi üretim kısmı ki bu kısmımda bloğunuza hayat verecek yazıları hazırlama, düzenleme kısmı var yani işin mutfağı. Diğer kısmı ise hazırladığınız bu yemekleri sunacağınız vitrininiz; sonuçta ne kadar güzel yemekler hazırlarsanız hazırlayın eğer vitrininiz kötüyse kimse mutfağınıza girip yemeklerinizin tadına bakmak istemeyecektir.

 

Bu tam aksi içinde geçerlidir harika bir vitrininiz vardır ama yemekleriniz berbattır, o zaman da vitrininize aldanan iki üç kişi mutfağınıza girecek ama girmesiyle çıkması bir olacaktır. Belli bir zaman sonra da kötü ününüz yayılacak hakkınızda vitrini çok güzel ama yemekleri berbat sakın gitmeyin diyeceklerdir.

 

İşin püf noktası bu ikisi arasındaki dengeyi sağlayabilmektir. Okunası bir blog için hem lezzetli yemekler hem de güzel bir vitrin gerekmektedir. Peki güzel vitrin demek sağda solda yanan ışıklar, büyük puntolar, gereksiz gadgetlar, siz mouse imlecini hareket ettirdikçe ekranda dolaşan bir yıldız yada ekranda sürekli akan kar taneleri midir ? Hayır, tam aksine şık bir mutfak, vitrinin dikkatinizi dağıtmasına izin vermeden yemeği seyredebildiğiniz bir yerdir. Temizdir, ferahdır , görünce içiniz açılır, şöyle kafanızı içeri uzatıp o akşamın menüsü neymiş bakmak istersiniz. Bu yüzden çiçekli , allı güllü yada koyu renkli arka planlar yerine açık renkli ve mümkünse desensız blogger temalarını tercih etmelisiniz.

 

Bloggerın bize sunduğu hizmetlerin elbette ki sınırları vardır; bu yüzden tasarımınızı yaparken manuel olarak kendinizde bazı eklemeler yapabilmeli bloğunuzu okuyucuların oradan oraya savrulacağı dağınık bir tezgah olmaktan kurtarıp; orayı aradıklarını kolayca bulabilecekleri bir yere dönüştürebilirsiniz. Bunu oluştururken de kendinizi baz almalısınız şöyle ki ben bir bloğa hatta bir internet sitesine girdiğimde nelerden hoşlanıp nelerden rahatsız olurum sorularını kendinize sorarak ve bu cevaplardan yola çıkarak yalın ancak kaliteli içerik yaratan bloglar oluşturabilirsiniz.

 

bloghocam5.jpg

 

Bloggerın özelliklerini yavaş yavaş keşfettikten ve bunlar üzerinde kendim hafif hafif oynamaya başladıktan sonra ‘sayfalar’ sekmesini kullanarak bloğumdaki ana konuları ayrı ayrı kümelediğim bir yapı oluşturdum ve bu hem yazılarımın okuyucu tarafından atlanmadan birebir okunabilmelerini sağladı hem de derli toplu bir görünüm oluşturdu. Unutmayın ki okuyucunuz bloğunuza girdiğinde aradığı bir bilgi için ilgisini çekmeyen onlarca yazı ile cebelleşmek zorunda kalmamalı hemen ilgi alanı olan konu ve bu konuya yakın yazıları bulabilmelidir.

 

Tavsiyem blog sahiplerinin içerik oluştururken gösterdikleri özeni bloglarının tasarımları içinde göstermeleridir. Aslında tüm misafir konukların ve blog hocamın birçok yazısında altını çizdiği gibi blog işi ciddi emek isteyen bir iş. Okuyucu sayısının fazlalığı, bilinirliğin artması gibi şeyler ise siz ortaya iyi bir iş çıkarınca otomatikman gelecektir. Takipçi yada izleyici sayısını arttırmak içinse her önünüze gelen blog yazısına ‘cicim seni takibe aldım bana da beklerim’ ‘şekerim seni izliyorum sen de gel beni izle’ yazmak yerine, ilgi alanınıza giren yazılara kaliteli yorumlar bırakarak blog sahibinin sizin hakkınızda merak duymasını sağlayarak yazarı bloğunuza çekebilirsiniz.

 

Bloğu şirketiniz gibi düşünün para kazanın veya kazanmayın burasını bir iş yeri gibi hayal ederseniz ve her iş gibi blog yazmanın da bir adabı ve ciddiyeti olduğunu düşünürseniz ve bunu uygulamaya geçirirseniz başarılı olmama ihtimaliniz yoktur. Bu arada hepimiz bloglarımızı özgür olduğumuz ve bize ait olan yegâne alanlar olarak görüyoruz. Ciddi blog yazmak kendinizi sıkıcı bir işin altına sokmak değildir. Ciddi blog yazmak belkide dünyanın en eğlenceli konularını sistematik ve okuyucuyu yormayan bir şekilde paylaşmaktır. Unutmayın bloğunuz sizin mutfağınız; güzel yemekleriniz ve güzel bir mutfağınız olursa ayakta bekleyen onlarca müşteriniz olabilir.

 

Eğer yazım yayınlanmaya uygun görülürse ve siz bu yazıyı okuyorsanız bende sizleri mutfağıma beklerim. Benim mutfakta doğrular neler, yanlışlar neler bakıp fikir verenler olursa dünyanın en mutlu insanı olurum. Çünkü eleştirildikçe daha iyiye gideceğimize olan inancım sonsuzdur.

 

Yazar Hakkında: Zeynep Harikalar Diyarında, 2012’den beri bloğunu yazmaktadır. Banner’ından, tasarımına kadar bloğunun her şeyiyle kendisi ilgilenir. Burası kendin-yap ( DIY) projelerinin ağırlıklı olduğu ama dikiş, doğum günü ve süsleme konularında okuyucular ile ücretsiz birçok bilgi ve görselin paylaşıldığı neşeli bir blogdur.

24 Kasım 2014 Pazartesi

Sosyal Okuma

Biz hiçbir zaman isimlerin ironik yaklaşımlarına bakmıyoruz. Hep ilk anlamlar bizim için gerçek anlam oluyor ve çoğu kez öyle kalıyor. Genellikle sorgulama becerimiz pek olmadığı için bu teori değişmez bir bütünlük içinde kendi yaşayışımızda. Örnek verecek olursak günümüzün en asosyal mecrası olan "Sosyal Medya". Bir yalnızlar rıhtımıdır kendileri, baktığımız zaman birçok varlık vardır ama bir o kadar da yoktur. Bu yüzden en önemli unsur bu mecrada hangi aşama ve hangi konumda, ne derece etkin olmalıyım?, cevaplarını vermektir.

 

Şimdi bu asosyal medya araçlarına bakalım, bakmadan önce bu yazıyı da okuyabilirsiniz:

 

sosyal medya

 

1- İnstagram

 

Sosyal medyayı asosyalleştiren aslında reel gerçekleri sanallaştıran anlardır. Yani insan zihninde bir takım kıskançlıklar yaratan, onların zihninde sanallaşmaya yol açan mecradır. Bunu en çok destekleyen araçlardan biridir, instagram. Bir fotoğraf paylaşırsın, sonra sende daha da daha da hissi uyandırır ve kapılırsın rüzgarına. İnstagramın en büyük dezavantajı aslında mahrem denen, kişiye ait olanların paylaşılmasıdır. Özgürcü denilen ve buna sınır konulmaya bir anlayışı vardır. Amerika, instagram olmasa da zamanında gençlerin sanal ortamlarda paylaştıkları yüzünden çok çekti aslında, intaharlara kadar giden boyutları var.

 

2- Twitter

 

Twitter aslında yarar zarar zincirinin terazisinde yerine göre kötü, yerine göre iyi boyutta. Bir deşarj aracı olsa da artık bir psikolojik bunalım aracıda olmaya başladı. Çünkü twitter insanı sosyalleştirmiyor, varolan sosyalliğini alıp ona sanal sosyallikler veriyor. Hani bu mecrada kalırsan mutlusun, bu yüzden senin benim için, benim için sen anlayışı... Ayrıca bu mecra da hiçbir haber edit edilmediği için, çatışmaların bol, ama sorgulanması az bir olaylar dizisine insanlar kurban gidiyor. İnsanlar artık günümüzde kişi sayısı, yani takipçi sayısı ile iktidarlarını bu alanda ilan ediyor. Bu onlara sosyal bir haz, sosyal bir iktidarlık sağlıyor.

 

3- Facebook

 

Msn gitti facebook geldi dediğimizde dünya küreselleşmeye ayak uydurduğu, teknolojik ilerlemeler kaydedildiği dönemde kapımıza geldi, facebook amca. İlk dönemler, kocasız kalan, intihar edenlerin mecrasıydı.(En azından ben öyle hatırlıyorum) Hatta yaş sınırlaması bile vardı. Çocuklar yaşlarını büyülterek girebiliyordu ancak. Facebook sosyalliğin en asosyal olduğu mecra. Çünkü içersinde bütün paylaşım argümanları var. Takip etme olanakları çok fazla ve insanlar takip edenleri sorgulamıyor bile. Ayrıca bilgilerinizin nerede ve nasıl paylaşıldığı belli bile değil. Bunun dışında kendinizi sanallaştırmak için her şeyi yapıyorsunuz misal "ilişkisi yok" misal "bugün yorgun hissediyor"...

 

4- Blogger

 

Blogger aslında bir sosyal medya aracı değil, bakıldığı zaman alternatif medya aracı. Çünkü insanlar belli toplumsal olgular, yapılan sistematik yayınlar nedeniyle bunları kabul etmeyip kendi medyasını, kendi yayını üretebiliyor. Fakat bloggerın da sosyal medya kalan, sosyal medyaya bakan tarafı var. İnsanlar burada da popüler olma, bir konuma gelme çabasında olabiliyorlar. Ki buranın çok kötü tarafı, kendi tanımsızlıklarına kendilerince anlamlı tanımlar ürettiklerini sanıyorlar. Aslında sosyalleşemiyorlar bu kötü. Şunu da belirtmeliyim ki en çok zarar veren mecra da bu. Çünkü insan verdiklerini de almak istiyor, belki facebooktaki bir resim ya da paylaşılan video bunu yapmaz, twitterdaki 140 karakterli twitte öyle, ya da instagramdaki anlamsız fotoğraf, ama blogger bunu yapar. 3 senedir bu mecra içindeyim, ve bunla ilgili çokça insan tanıdım, hatta bazıları blog yazmaya sosyalleşmeye başlayıp psikolojisi bozuk olarak çıktı. Bu anlamda blogger kısım kısım zararlara yol açabiliyor.

 

Baktığımızda diğer ülkelerde durum nedir bilinmez ama onlar o teknik ilerlemeleri zaten deneyerek geliştiriyorlar, bizse görerek bunu yapıyoruz. Bu anlamda bu mecralardan ne istediğimizi aslında tam bilmiyoruz. Ne amaçla bir twitter, instagram, facebook ya da başka bir şey açtığımızı bilmiyoruz. Bir sıkıntımız var ve kaçış arıyoruz, sonra bu mecralara girip anlam yaratmaya, ona verdiğimiz kadar ondan bir şeyler istiyoruz. Bu yüzdende saplantılarımız ve kayıplarımız oluyor. Ayrıca sosyalleşeyim derken normal akan, reel hayattan kendimizi soyutlayıp, yapay bağımsız bütünler oluyoruz. Bu yüzden çok akılcı ve yapısalcı bir yaklaşımla bu mecralara girerken gerek biz, gerekse eşimiz, dostumuz, çocuğumuza ben ne istiyorum? ve istediğimi nasıl kontrol edip ilerletebilirim? gibi sorular soruması gerek....

 

Yazar Hakkında: Ruhsuz Atmaca'nın, tek ve temel amacı insanlığa bir şey katabilir miyim?, katabilirsem nasıl olmadır?, bu soruları kendine sorarken bir anda kendisini blog dünyasında bulur.Ruhsuz Atmaca blogunun kapağında yer alan ve ismini verdiği "Atmaca", insanlara benzer duygulara sahip bir canlıdır. Yırtıcılığı nedeniyle isminin önüne "Ruhsuz" takısı gelmiştir. Blogun sloganı ise: "Yazdıklarım ve Yazacaklarım Atmacanın Bakışlarında Gizli..." oluşturur.

17 Kasım 2014 Pazartesi

Blog Açmak Kolaydır Ama Onu Devam Ettirmek Zordur

Blog yazarlığı herkes için değildir en azından ben öyle düşünüyorum. Her işin bir hakkı vardır, layığıyla yapamayacağımız bir işe girişmek bence doğru değildir. Binlerce sadece: ‘’benim de bir blogum var’’ demek için açılmış blog adresleri var. En son 1-2 yıl önce güncellenmiş bu yerler bana terk edilmiş bir yer görünümü hissini vermektedir.

 

Sabırlı değilseniz, hızlı sonuçlar elde etmek istiyorsanız ve diğer insanlarla bağlantı kurup bir şeyler öğrenmeyi tercih etmiyorsanız, blog yazarlığı yapmak size göre değildir. Neden başarısızlık yaşadığınızı hiç düşündünüz mü? Blog ve blog yazarlığı konusunda gerekli bilgi ve donanıma sahip olmadan bu işe başlamış olabilirsiniz. Bu demek değildir ki, hep başarısızlıklar içinde devam edeceksiniz. Asla böyle düşünmeyin, hatalarınızın farkına varın ve o hatalarınızı düzelterek ilerleyin. Yanlış üstüne yanlış koyarak ilerlediğiniz vakit, o zaman ayakta kalmanız iyice zorlaşacaktır. Bugün sizlere dilim döndüğünce blog ve blog yazarlığı ile ilgili ipuçları vermeye çalışacağım.

 

blog açmak

 

Öncelikle, birçok yerde kısa yoldan nasıl para kazanabileceğiniz hakkında sizlere yalan yanlış bilgiler verilmektedir. Kısa yoldan zengin olmak! Bu başlıkla internet ortamında binlerce reklamlar yayınlamakta, kitaplar satılmaktadır. Size kısa yoldan nasıl para kazabileceğinizi anlatan kitap ve dergiler almanızı söylerler. Lütfen uyanın! Kısa yoldan para kazanmak diye bir şey yoktur. Para kazanmak istiyorsanız, bir emek bir çaba sarf etmelisiniz ki onun karşılığını alabilesiniz. Bu bağlamda ilk amacınız asla para olmasın. Blogunuzdan ve blog yazarlığından beklentilerinizin ilk sırasında maddiyat var ise bu sizi yanlışa sürükleyecek ilk unsurdur. Para kazanmayı hiç düşünmeyin demek değildir bu söylediklerim.

 

Blog Yazarlığı = Fazlasıyla Emek + Çaba

Yukarıda da bahsettiğim gibi kolay para kazanmak diye bir şey yoktur. Çok şanslı olmadığınız sürece böyle bir şey mümkün değildir. Blog yazarlığı da aynı şekildedir. Blog yazarlığının herkes için uygun olmamasının temel nedenlerinden birisi budur. Blog yazarlığı çok çalışma gerektirir ve para kazanmak kolay değildir. Bir tür uygun bağlantılar kurmalı ve hatta blog adresinizi ilgi çekici birçok bilgiyle desteklemelisiniz.

 

Halk kütüphanesini düşünün. İlgi alanınızla ilgili tüm kitapları okuduktan sonra yeni bir şeyler bulmak istersiniz. Eğer bulamazsanız farklı bir kitap kaynağı bulmaya çalışırsınız. Bir blog adresi de böyledir. Okuyucularınıza düzenli olarak yeni şeyler sunmalısınız ve bu zaman ve çalışma gerektiren bir durumdur.

 

Blog yazarlığının herkes için uygun olmamasının nedeni herkesin yeni bir şeyler araştırmak için hazır olmamasıdır. Kolay bir yöntem bulmaya çalışırlar, başkalarının söylediklerini kopyalayarak para kazanmaya çalışırlar. Aslında tek başına bir şey kazanmış olmazlar çünkü çaba göstermezler ve blog yazarlığının para ile ilgili olmadığını düşünmezler!

 

İnsanlar düşüncelerini paylaşmak için blog yazarlığı yaptıkları zaman bunun daha kolay olacağını düşünürler. Bu sayede profesyonel blog yazarları gibi para kazanma amaçları olmaz ve bu konuda baskıya sahip olmazlar. Zaman bulduklarında bir şeyler paylaşırlar ve herkes kısa bir süreliğine bile olsa bu şekilde bir blog yazarı olabilir!

 

Blog yazarlığını bir hobi olarak yapıyor olsanız bile okuyucuların ilgisini kaybetmemek için mutlaka yeni içerikler sunmalısınız. Blog yazarlığı aslında tam olarak budur. Profesyonel olsanız veya olmasanız bile blog adresinizi güncel tutmalısınız. Okuyucularınız geçen hafta yayınladığınız bir yazıyı gördükleri sürece memnuniyetsiz olurlar ve blog adresinize olan ilgi yavaş yavaş azalmaya başlar.

 

İçerik Kraldır!

 

Herkes kendi içeriğini üretemeyebilir. Bu nedenle blog yazarlığı herkes için değildir. Blog yazarlığının %90’nı içerik ile ilgilidir, blog demek çok daha fazla içerik demektir! Zamanınızdan feragat etmeniz ve okuyucularınıza yazılar dışında değişik çeşitli şeyler de sunmanız gerekebilir.(Videolar, slaytlar, infografikler vb.) Bunları yapmaktan hoşlanmıyorsanız bir an önce bu durumdan hoşlanmaya çalışmalı veya bu işi yapmamalısınız.

 

Haftalık olarak belirli sayıda yazılar yazıp, blogunuzu güncel tutuyorsanız ve diğer blog adreslerine yorum yaparak görünürlüğünüzü arttırıyorsanız bu durumda blog topluluğunda iyi bir yere sahip olursunuz.

 

Düzenli olarak içerik oluşturmayı kendinize bir görev olarak görmelisiniz. Diğer insanların seveceği şeyleri bulmalısınız, sadece kendi sevdiğiniz şeyleri yazmamalısınız. Okuyucularınızın da isteklerini göz önünde bulundurup, zaman zaman içeriklerinizi o doğrultuda oluşturmalısınız.

 

Yeni arkadaşlar edindiğiniz ve diğer insanlara kullanışlı bilgiler sunduğunuz sürece blog yazarı olarak başarıya ulaşabilirsiniz. Ancak, bunun kolay bir şey olduğunu asla düşünmemelisiniz çünkü yazmanız gereken şeyleri çok iyi düşünmelisiniz. Başka insanların problemlerini çözebilecek içerikler sunmalı ve onlara desteğinizi göstermelisiniz. Bu sayede blog yazarlığını kendiniz için kolaylaştırmış olursunuz.

 

Yazar Hakkında: Merhabalar ben Timur Demir, 23 yaşında Orman Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Kişisel sitem olan www.timurdemir.com.tr de, kendime paylaşmayı misyon, bilgiyi en değerli hazine olarak görmeyi ise vizyon edinerek, siz değerli okuyucularıma faydalı olmaya çalışmaktayım.

15 Eylül 2014 Pazartesi

Instagram Fotoğrafları Bloga Nasıl Eklenir?

Bu yazı murat-aktas.com’un sahibi Murat Aktaş tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

 

Instagram, şüphesiz sosyal medyanın en çok rağbet gören fotoğraf paylaşım sitesi. Eğer bir blogunuz varsa(özellikle fotoblog) ve sıkı bir instagram kullanıcısı iseniz fotoğraflarınızın blogunuzda görünmesini istemeniz gayet doğal. Instagram yakın zamanda bu konuda bir adım attı ve bünyesindeki fotoğraf ve videoları yerleştirme(embed) kodları ile kullanılabilir hale getirdi. Fakat gelin görün ki bunu ancak tek bir fotoğraf için yapabiliyorsunuz. Yani instagram'ın ana akışındaki gibi ızgara şeklinde fotoğraflarınızı yanyana dizemiyorsunuz.

 

Kullanacağımız araç; SnapWidget ve tam da bu sorunu bizler için çözülebilir hale getiriyor. Öncelikle online siteye gidiyoruz. Karşımıza aşağıdaki gibi bir form çıkacak.

 

instagram%2Bwidget[1]

- Username(#1) kısmına blogumuzda fotoğraflarını sergileyeceğimiz kullanıcının adını giriyoruz. İsterseniz kullanıcı adı yerine sadece belirli kelimelerden oluşan etiketleri de ekleyebiliyorsunuz.

 

- Bunu yapmak istiyorsak Hastag(#2) bölümüne istediğimiz etiketi yazıyoruz, kullanmak istemiyorsak da boş bırakıyoruz.

 

- Widget Type(#3) bölümünde de widgetimizin görünüm türünü belirliyoruz. Grid(Izgara), Board(Pano), Scrolling(Kaydırma), Slideshow(Slayt), Map(Harita) türlerinden istediğimizi seçiyoruz. Grid ve Board haricindeki diğer modları seçtiğinizde formunuz küçülüyor. Buradaki maddelerin çoğu aynı olduğu için sadece Grid ve Board türünü anlatmaya devam ediyoruz.

 

- Widget türünü seçtikten sonra Thumbnail Size(#4) kısmına her fotoğrafın hangi boyutta olmasını istiyorsak o sayıyı yazıyoruz.

 

- Layout(#5) bölümüne yanyana ve alt alta kaç fotoğraf olmasını istediğimizi yazıyoruz.

 

- Photo Border(#6) kısmında, fotoğrafların çerçeve içinde olmasını istiyorsak No diyoruz.

 

- Background Color(#7) bölümünde arkaplan rengini ayarlıyoruz. Buraya istediğiniz rengin HTML kodunu girebilirsiniz. Arkaplanın şeffaf görünmesini istiyorsanız burayı boş bırakabilirsiniz.

 

- Photo Padding(#8) bölümüne ise fotoğraf aralarında kaç piksel boşluk istediğimiz yazıyoruz.

 

- Hover Effect(#9) kısmında Fade In derseniz fotoğraflarınız biraz bulanık görünecek, fare ile üzerine gelindiğinde ise düzelecektir. Fade Out kısmı da işlemi tam tersine çevirir. Hiçbir efekt istemiyorsanız da None diyebilirsiniz.

 

- Fare ile fotoğraflarınızın üzerine gelindiğinde paylaşım butonları çıkmasını istiyorsanız Sharing Buttons(#10) kısmına Yes diyin, eğer istemiyorsanız da No.

 

- Responsive(#11) kısmı da widgetinizin açıldığı ekranın boyutuna göre ayarlanmasını sağlar. Bu nedenle Yes seçeneğini işaretlemenizde fayda var.

 

instagram%2Bwidget-2[1]

 

Daha sonra Preview(#12) butonuna tıklayarak widgetinizin ön izlemesini görebilirsiniz. Widgetin önizlemesi istediğiniz gibiyse Get Widget(#13) butonuna tıklayarak verilen kodları kopyalayın. Yerleşim> Gadget Ekle > HTML/JavaScript yolunu takip ederek kodunuzu yapıştırın ve kaydedin. Tüm işlemi doğru ve eksiksiz yaptıysanız widget blogunuzda yukarıdaki gibi gözükecektir.

 

instagram%2Bwidget-3[1]

 

Eğer instagram fotoğraflarınızı widget yerine statik bir sayfada sergilemek istiyorsanız Sayfalar > Yeni Sayfa kısmına giderek, şablonu Oluştur'dan HTML'ye çevirin ve daha önce kopyalamış olduğunuz kodları buraya yapıştırın. Sayfa başlığı kısmına "Fotoğraflarım, Instagram Fotoğraflarım" benzeri bir isim verin ve daha sonra da kaydedin. Eğer bu işlemi de eksiksiz yaptıysanız statik sayfanız yukarıdaki gibi gözükecektir. Instagram hesabınıza her yeni fotoğraf eklendiğinde buradaki liste de otomatik olarak güncellenecektir.

 

Yazar Hakkında: Murat Aktaş; kişisel blogumda başta Tarih, Edebiyat, Teknoloji ve Şiir olmak üzere pek çok farklı konuda yazılar ve makaleler paylaşıyorum. Ayrıca pek ilgilenemesem de ara sıra güncelleyebildiğim İngilizce bir Foto Blogum var. 23 yaşında bir Tarih bölümü son sınıf öğrencisiyim...

3 Ağustos 2014 Pazar

Blog Mutfağınızı Zorlamayın, Misafir Olarak Doyun

Bu yazı, HızlıAdam isimli blogun sahibi Bünyamin Kapıcıoğlu tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

 

Geçen ay BlogHocam için yazdığım, Bloğundan Gelir Elde Edemeyenlerin Güzin Ablası başlıklı makaleden ötürü mail kutuma gelen sorulara yetişemez oldum. Dikkatimi çeken en önemli soru/sorun "Blogların spesifik olamama problemi" 

Blog yazarları özellikle bu konuda destek isteyince kolları sıvadım.

 

hizliadam

 

Buyrun Efendim. Bu Makaleyi Yan Masadan Gönderdiler.


Önceki yazımda belirttiğim gibi: bir konuda uzman görünüme sahip ve konu dışına taşmayan bloglar daha başarılı oluyor. Bunu siz de farketmiş olmalısınız. Sebebi barizdir zaten: Otomobil bloğunda yemek tarifi yayınlamanın gayet amatörce olacağını söylediğimi hatırlıyorum. Sahip olduğunuz bloğun adını "Kişisel Blog" koyarak spesifik olmanın zincirlerini kırmaya çalışmayın. Bu sadece bir şekil kaçış olacaktır. Her ne kadar kişisel blog da olsa çok iyi anladığınız konularda yazıyor olmalısınız. Bir insan herşeyi bilemez. Bildiğini iddea edercesine her telden yazılar yazmaya kalkarsa şüphesiz "samimiyetsiz" imajı çizecektir. (Özür dilerim ama öyle malesef)

 

Yazacabileceğiniz birden fazla alan var ve bu alanlar birbirinden bağımsız ise ne yapmalı?


Her konu için ayrı bir blog mu açmalı? ki buna enerjiniz yetmez. Ya da her telden çalan bir blog mu yazmalı? Bu da profesyonel olmaz. Gelin bu işe bir çözüm üretelim. Dikkat ederseniz; birden fazla konuya hakim olamazsınız demiyorum. Tabiki de onlarca farklı alanda içerik üretme yeteneğiniz ve bilginiz olabilir. Tek derdim mekan ilişkisi. "Taş yerinde ağırdır" der atalarımız. Uygun taş(makale) uygun tarlaya(bloga) gönderilirse nasıl olur sizce? Tarla sahibi olmak şart mı? Değil!


Misafir Blogculuk / Misafir Yazarlık dediğimiz sistem var ve şuan okumakta olduğunuz blog (bloghocam) bu sistemin Türkiye'deki en bilinir temsilcilerinden. Blog sahibi olan Serdar bey, bu sistemi Türkiye'de işler hale getirmek için çok emek sarf etmiş. Sonuç: Gayet başarılı.

 

Peki Siz Misafir Blogculuğa Ne Gözle Bakıyorsunuz?


Tamam; PR değeri için önemli, Tamam; blog ağımız ve arkadaş çevremiz genişliyor. Hımm... başka parmakları göreyim??? Evet. Söylediklerinizin hepsi doğru. Neticede misafir yazarlığın hiçbir zararı olmadığı gibi bir sürü faydası var. Yine de dahasını merak edenler bu sayfadan misafir yazarlığın faydalarını öğrenebilir > Misafir Blogculuk 

 

Durum böyleyken kendi blog konseptinize uymayan yazıları neden misafir olarak göndermeyesiniz ki?

 

Sizin mutfağınız o an yazacağınız konuya uygun değilse zorlamanın anlamı yok. Zaten blog konunuzla alakasız yazıları yayınlarsanız sabit takipçileriniz dahi pek fazla ilgilenmeyecektir yazınızla. Düşünsenize teknoloji bloğunu takip ediyorsunuz, sabah bir göz atayım dediniz. O da ne! "Masa örtüsü dantel örnekleri" başlıklı bir makale var. Okur musunuz? Bırakın okumayı; hayal kırıklığı yaşadığınız için küfretme ihtimalinizi bile görür gibiyim. Google amca desen zaten sevmez her telden çalan blogları. Bu durumda size organik aramalardan pek fazla ziyaretçi göndermeyecektir. Ne oldu peki? Yazmak için aç kurt gibi oturmuş fakat doyurucu sonuçlar alamamış olacaksınız. Bu yüzden bence izlenmesi gereken yol şudur:

 

Misafir Yazarlığı Verimli Kullanmak:

 

- Kendi konseptinize uymayan fakat sizin o konuda kayda değer düşüncelerinizin olduğu yazıları ilgili bloglara gönderin

 

- Takip ettiğiniz bloglara, en iyi üretebileceğiniz alanlardaki blogları da ekleyin, (Bu şekilde yazacağınız her farklı konu için en uygun bloga teklif gönderebilirsiniz)

 

- Sahip olduğunuz blogda misafir ağırlayın. (Karşılıklı çaya gitmek daha samimi ve sağlıklı olur)

 

- Eserlerinizi göndereceğiniz bloglar hakkında seçici olun. (En az sizin bloğunuz kadar kaliteli olmasına dikkat edin. Neticede yayın yaptığınız, misafir olduğunuz blog sizin için referans niteliğindedir)

 

- Misafir olduğunuz blogda yazınıza gelen yorumları takip ederek cevaplayın. (Bu davranış etkileşimi arttırır. x bloğun sabit ziyaretçisi sizin de sabit ziyaretçilerinizden biri olmak isteyebilir)

 

- Misafirlikte fayda yüklü makaleler hazırlayın. Çünkü kimse kendinizi ya da kayda değmez bir anınızı anlatın diye sizi ağırlamak istemez (Ropörtaj ve başarı hikayeleri hariç)

 

- Unutmayın. Her blog yazarı okuruna fayda sağlayacak makaleler yayınlamak ister.

 

- Misafirlikte kurabiyeleri cebinize atmaya çalışmayın. (Sırf ziyaretçiyi kendi bloğunuza çekmek istercesine yazılar yazmayın)

 

Yukarıdaki maddelere dikkat ederek bol bol misafirliğe giderseniz sonuçların herzaman lehinize işleyeceğiniz göreceksiniz. Aynı zamanda misafir olduğunuz bloğun yeni ve özgün bir makaleyi google'a indexletmesini sağlamış olacaksınız. Yani sizi ağırlayan blog yazarı da bu durumdan maximum fayda sağlamış olacaktır. Bu şekilde bloğunuz çöplüğe dönmemiş olur. Başkalarına fayda sağlamış, blog dayanışmasını desteklemiş ve sonuçlarından siz de kârlı çıkmış olursunuz. Üstelik bloğunuz spesifik olma özelliğini korurken yazılarınızı tam da hedef kitleye okutmuş olursunuz. İyi Bloglar...

 

Yazar Hakkında: Annemin anlattıkları ve benim hatırladıklarıma göre 5 yaşımdayken gazetedeki araba resimlerini makasla kesip biriktirirmişim. Bozuk para saymayı da yine 5-6 yaşımda öğrenmişim. Bu durum dedemin çok hoşuna gittiği için bana saydırmak üzere bozuk para biriktirmeye başlamış. Çelik kasadan bihaber olan ben, sahip olduğum bozuk paraları muhafaza edebilmek için konserve kutusuna benzeyen kumbaralardan almışım. 7 yaşımda ise oynamadığım oyuncaklarımı mahallede satarak ticarete başlamışım. O gün bugündür ticareti ve para kazanmayı severim. Gelirinizi arttıracak ve iş hayatınızda hızınıza hız katacak makaleler okumak isterseniz benim bloğuma da beklerim.

www.HizliAdam.com

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Blogundan Gelir Elde Edemeyenlerin Güzin Ablası

Bu yazı Hızlı Adam’ın sahibi Bünyamin Kapıcıoğlu tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

 

Merhaba Blog Hocam ziyaretçisi. Ben de senin gibi misafirim bu blogda. Sen nasıl keşfettiysen bu bloğu ben de aynı şekilde keşfettim: organik aramalarda karşıma çıktı. Yazarkafe'nin vitrininde ve zaman zaman popüler bloglar listesinde gördüm. Oklar hep Blog Hocam'ı gösteriyordu ve bir makale yazmak istedim. Sana bana ve diğer tüm blogculara fayda sağlamayı amaçlıyorum.


Oklar senin bloğunu göster miyor mu? Ziyaretçi sayın az mı? Güzel yazılar paylaştığına inanıyorsun fakat takipçi sayın tatmin etmiyor mu? Tüm bu olumsuzluklar hedeflediğin geliri elde etmeni engelliyor mu? Öyleyse nedenlerini hiç düşündün mü?

 

bloğundan para kazanamayanların güzin ablası


Ben çok düşündüm ve adını Hızlı Adam koyduğum bloğumdan tatmin edici gelir sağlamaya başladım. Şimdiyse sırlarımı senle paylaşıyorum:


Neye İhtiyacın Yok?

Müthiş bir grafiker olmaya ihtiyacın yok. Web arayüzünü kendin tasarlamak zorunda değilsin. Çok iyi HTML, CSS kodu bilgisine de ihtiyacın yok. Bunları senin yerine yapacak olan hazır platformlar var zaten. Mevcut bir markaya ihtiyacın yok. Marka olmak için yazmaya hemen başlayabilirsin. Binlerce arkadaşa, sosyal medyada fenomenliğe de ihtiyacın yok. Binlerce arkadaş sahibi olmak için yazmaya başlayabilirsin.

 
Neye İhtiyacın Var?

Çalışmaya. Evet bukadar kısa ve öz. Çalışmaya ihtiyacın var. Tamam tamam konuyu bukadar üstü kapalı geçmeyeceğim. Birçok blog yazarı "kazanan nasıl kazanıyor?" sorusunun cevabını yanlış biliyor. SEO çalışmaları, backlinkler, kusursuz şablon tasarımları, domain vs vs birsürü teknik kavram arasında boğulmanı istemem. Sahip olduğun sade tasarımlı bir bloğun var ve özgün yazılar yazabiliyorsan başka birşeye ihtiyacın olduğunu düşünmüyorum.


Neden?

Gezindiğin web sitelerini düşün. Seni uzayda gibi hissettirecek, sağından solundan ışınlanarak gelen parlak menüler nekadar dikkatini çeker? Bence en kısa sürede siteyi terk edersin. Öyleyse ne arıyorsun internette? Cevap: ulaşmak istediğin bilgiyi. Evet insanlar siteler arası sörf yaparken ilk öncelikleri bilgiye ulaşabilmektir. Aradığın sorunun cevabını beyaz bir sayfada bulmak seni rahatsız eder mi? Asla. Bilgiyi sömürür ve gidersin. İşte dikkat etmen gereken konu bu: Fayda sağlamak. Ziyaretçiye aradığı bilgiyi doğru servis edebilmek.

 
Öyleyse Ne Yapmalıyım?

 

  • Bloğun için spesifik bir konu belirlemelisin. Her telden çalan hiçbir telde başarılı ses çıkartamaz. En çok üretebileceğin konuyu seçmelisin. Otomobillerden mi hoşlanıyorsun. Öyleyse otomobil konulu bir blog yazıp sürekli otomobiller hakkında araştırmalarını kaleme alabilirsin. Yemek yapmayı mı seviyorsun? Öyleyse yemeklerinin tarifini veya sırlarını bloğunda paylaşabilirsin. Fakat otomobil bloğunda yemek tarifi paylaşırsan başarılı olma şansın yok gibi. Spesifik olma konusunda hemfikirsek devam edelim.
  • Sade bir tasarıma sahip olmalısın. Kolay olanı yap. Google gibi basit ve amaca hizmet edecek bir şablon oluştur. Java saat kodları, anlamsız gif görseller paylaşarak kaliteni düşürme. Hiçkimse saatin kaç olduğunu merak edip senin bloğuna uğramaz. Her bilgisayarın sağ alt köşesinde saat var zaten. Nekadar basit tasarım okadar kolay erişim demektir. Kafa karıştırmayan sade tasarımlı bir blog ziyaretçinin tekrar ziyaret etmesini sağlayacaktır.
  • Kendine bir logo hazırlamaya çalış. Tamamen arial font da olabilir. Kenarına köşesine ufak bir dokunuş yap. Amaç seni hatırlatması, bloğunu simgelemesi. Mesela tek Blog adını düz bir metinle yazıp bir harfini farklı renk yapman ya da bir harfine karakteristik görsel kazandırman bile yeterli olabilir.
  • Blog yazarlarını ortak noktada toplayan platformlara, forumlara üye ol. Diğer blog yazarlarıyla iletişime geç. Senin ilgilendiğin konularda yayın yapan blogları takibe al. Esinlenmeni ve ufkunu genişletmeni sağlayacaktır.
  • Yazılarında egona değil, ziyaretçi ihtiyacına odaklan. Bilgi ver, eylendir veya en iyi bildiğin şeyi yap. Ne yaparsan yap ama ziyaretçinin aradığı şey olmasına dikkat et.
  • Ziyaretçilerin 2. kez bloğunu ziyaret etmesi için sosyal medya entegrasyonu yap. Beğen butonları gibi basit ve hazır kodları eklemekten bahsediyorum.Son olarak yazmaya devam et!

Bütün Bunları Yapıyorum Zaten! Fakat Yine Tatmin Edici Sonuçlar Alamıyorum. Nerde Eksiğim Var?

İşte makaleyi yazdıran asıl sonuca geldik. Sade tasarıma sahip bloğun var, fayda sağlayacak yazılar yazıyorsun, dijital medyada (forumlar, sosyal paylaşım siteleri vs) aktifsin, Seni simgeleyen logon var ama olmuyor olmuyor olmuyor! Öyleyse çalışmıyorsun demektir. Bedava peynir sadece fare kapanında olur. Kim oturduğu yerden para kazanmayı başarmıştır. Demek ki az yazı yazıyorsun. Daha fazla içerik üretmelisin. Her sabah işe 9:00'da gidip akşam 18:00de çıkıyorsun. Aynı zamanı bloğunda içerik üretmek için harcadığını ve bunu disiplinli bir şekilde yaptığını düşün. Bloğun tarafından adeta maaşa bağlanırsın. Hiç şüphen olmasın. İşi gücü bırakıp sırf blog yaz demek istemiyorum. Sadece disiplinli bir şekilde içerik üretmen gerektiğini anlatıyorum. Günde 1 saat olabilir. Bence uygun. Fakat bugün 2 saat ilgilenip 3-5 gün yatarak; bu ay 30 makale yazıp bir sonraki ay bloğunu unutarak para kazanamazsın. "Kazanmak için emek; emek için disiplin şart." Bol kazançlar

 
Tüm bunların dışında ziyaretçi sayını arttıracak teknik detaylar var tabi. Onlar sadece ziyaretçi sayını arttıracak ufak etkenlerdir. Asıl kemik kitleyi tamamen ürettiğin içerik oluşturur unutma. Yine de teknik detayları merak ediyorsan Blog Hocam ve benzeri alanda içerik üreten diğer blog yazarlarının makalelerini, tavsiyelerini araştırabilirsin.

 

Yazar Hakkında: Yedi yaşımdan beri hep birşeyler satmanın mekakındaydım. Biyomedikal Teknikeri olmama rağmen Türkiye'nin en iyi bilişim akademisinin satış departmanında "uzman" pozisyonunda çalışıyorum. Ticareti sevdiğim kadar yazmayı da seviyorum. Tam dokuz yıldır blog yazıyorum. Bu yüzden iki tecrübemi birleştirerek iş hayatında rakiplerinize fark atmanızı amaçlayan hızlıadam bloğunu oluşturdum.