Çay, sempati ve kanepe için teşekkürler..
Diye çalıntı bir giriş yapıyım dedim zira ilk ikisinden her yerde çok sonuncudan da ada’larda biraz tükettim ve üçü beraber baya güzel gidiyor. Neyse gelelim puanlandırmaya.
Cinayet masasından polisler, bolca alkol, baya bi tuzlu su ve trenin kapısına manyak gibi vurmaktan bileğimde kalan sızıyı ve arifin ödünü koparmamı ihtiva eden iğrenç bir tren yolculuğundan sonra vardığım güzel şehrimiz ankarada, sayın inci hanım ne yazık ki karşılaşma kotamızı doldurarak birden karşımıza çıkıverdi ve sabahın onunda sarhoş olacak kadar çaresiz bir insana hiç acımadan sürmenaj yaşattı. Biz “aeaeeeh inciiii oley” diye kendisine sarılırken “ne adalara mı gidiyosunuz ohooo kızım ankaraya vardınız eskişehirde değilsiniz” diyerek beni kitledi, bir süre anlamak için boş boş bakındım. Sabahın onundaki neşesini dikkate alarak on puan veriyorum kendisine burdan.
Ada’larda yüzyirmibeş kere çaldığım ama adını bilmediğim, ağzıma sıçan şarkıya da 9.9 puan veriyorum. Ada’ya da sıfır puan veriyorum, laptop bile bunalıma girer öyle bi playlistle, terbiyesiz.
Orta dünya performansından bişe kaybetmemiş, puanlandırmaya bile gerek yok. Birbirlerinden habersiz bi saat ayrı yerlerde oturan inci ve burak’a da puan vermiyorum, puana değil beyine ihtiyaçları var zira. Alpr hala gelmeden önce telefon edip ortadan ikiye kesilmiş aragorn siparişini veriyor, değişmeyen şeyler de var dedirttiği için kendisine burdan bi on puan. İncinin sessiz filmine/fragmanına sekiz puan veriyorum bazı yerleri anlamadım ahah. Ayrıca burdan haneke’ye de bi çift sözümüz var “insan izlicek o filmleri!!” ona da puan vermiyorum, illa bişe verilcekse allah belasını versin mesela.
Shadow her seferinde biraz daha berbatlaşıyor. Birası kötü, kötü kokuyo, kötü tadıo, müzik kötü. Gönül rahatlığıyla sıfır. Random’um birası güzel, müziği idare ediyor, ama you give love a bad name çalmayı reddettikleri için sekiz alabilirler benden maksimum. Son gittiğimiz yerin adını hatırlayamıyorum, nerdeyse on alacaktı ama ayağımı burkmam ve istanbul türkçesiyle mendil satan çocukların bile panik olması sebebiyle onlara da dokuz. (ulen mutfakları da açık değildi di mi, sekiz oldu o zaman) (ayağımı burkmuş olabilirim ama ortada ananas yok en azından derken var aslında diyip ananas bulan azadeye de alkışlar burdan) ikaros “duvarlarında her dilden pahalı yazan” bi mekan olmak üzere, ama gene de sempatik bi yanı var kıyamıyorum. Hayvan gibi gülüp shanonn shannonnn diye çığrıştıımız halde “ortamı bozuyosunuz” falan gibi bişe işitmedik şimdiye kadar, bi yedi alırlar benden yani. Yalnız ankaranın en güzel mekanı kesinlikle alpr’in arabası ve içinde sanırım dünyadaki bütün şarkılar bulunan mp3 playerından oluşuyor. On üzerinden yetmiş beş. Zaman kürdanını bulan, “what” diyerek sürekli birasından içmeme sesini çıkarmayan arife de “sıfıra on” puan veriyorum, kendisine özel bi puanlama sistematiği içinde.
Bi daha ki sefere hiltonun karşısındaki acil buluşma noktasında buluşuruz diyerek sözlerime son veriyorum.
Blog five!
Ps: ya ben aylar önce böyle bir şey yazmışım şu an yazdıklarımın bir kısmını zor hatırladım yani vay anasını. Tedavülden kalkmış da olsa buraya koyalım da alpr ördeği öldürmesin.
Ps2: zor yıllarmış şarkının adı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder