9 Haziran 2014 Pazartesi

Markaların Gözdeleri: Sözü Geçen Bloggerlar

Günümüzde yapılan araştırmalar insanların satın alma kararları üzerinde bloggerların büyük etkisi olduğunu gösteriyor. Bu durum blogların markalar ve ajanslar tarafından bir pazarlama aracı olarak kullanılmasını getirdi. Karşılığında da bloggerlar maddi kazançlar sağladı.

”Bu markalar ve ajanslar neden bana reklam vermiyor?” dediğinizi duyar gibiyim. Bunu bakış açısıyla açıklayabilirim. Özellikle genç yaştaki erkek bloggerlar “PageRank’im şu kadar, Alexa sıralamam şu, günlük hitim şu” gibi veriler ortaya koyuyor ve reklam almaya değer bir blogları olduklarını düşünüyorlar. Bu veriler elbette önemli. Backlink çalışması yapan freelance SEO çalışanları ve küçük çaplı SEO firmalarının sizi tercih etmesine neden olabilir. Fakat markaların umurunda değil.  Peki markalar neden umursamıyor bu verileri? Markaların beklentileri ne?

Pazarlamada influence diye bir kavram vardır. Anlamı; birinin davranışları veya kararlarını etkileyen etkidir. Başkaları üzerinde bu şekilde bir etki yaratan insanlara da influential denir ki markaların hedefindeki bloggerlar insanların atın alma kararlarını etkileyen inflluential bloggerlardır.

Açıkçası influence ve influential kavramlarının tam Türkçe karşılığı olmadığı için ne diyeceğimi bilmiyorum ama başlığa da yazdığım “sözü geçen blogger” tanımı bana en yakın gelen tanım. Yazının devamında sözü geçen bloggerların özelliklerinden ve nasıl sözü geçen bir blogger olabileceğinizden bahsetmek istiyorum.

sözü geçen blogger

1. İyi Bir İletişimci Ve Yazar Olun

Blog konusu ne olursa olsun, sözü geçen bloggerları incelediğinizde çok iyi birer iletişimci olduklarını rahatlıkla görebilirsiniz. Kelimelerini çok dikkatli seçerler ve okurlarıyla içerikler aracılığıyla bağlantı kurarlar. Yazıları nettir ve ikna edicidir. İletişim becerisi konusunda kendinizi geliştirmeniz için önerebileceğim yegane şey okumaktır. İletişimle ilgili pek çok kitap ve dijital yayın bulmanız mümkün. Bunların yanı sıra kendi alanında sözü geçen bloggerların yazılarını daha dikkatli okuyup neler yaptıklarını/yapmadıklarını anlamaya çalışmak da iletişim beceriniz, dolayısıyla ikna edici yazma kabiliyetenizi geliştirmenize yardımcı olacaktır.

 

2. Özgün Olun, Fark Yaratın 

Gerek okuyucular, gerek de markalar tarafından fark edilmenizi sağlayacak en temel şey özgünlüğünüzdür. Otorite, ögzünlük üzerine inşa edilir. Özgünlük kavramı çok geniş bir kavramdır. Blog tasarımından içeriğe, yazı fikirlerinden sunuş tekniklerine kadar pek çok alanda ilk ve öncü olmalısınız. Bunun yolu blog yazdığınız konuyu çok iyi bilmekten geçiyor. “O konuda dijital mecrada ki eksikler neler? İnsanlar neye ihtiyaç duyuyorlar? Ne yaparsam fark yaratabilirim?” gibi sorulara kafa yorarak far yaratacak fikirler üretebilirsiniz.

 

3. Faydalı Ve Çözüm Odaklı İçerik Üretin 

Blogunuz ve içerikleriniz ne kadar faydalı? Sözü geçen bloggerları incelediğinizde hep fayda sağlayan insanlara yardımcı olan içerikler ürettiklerini görürsünüz. Bir blogda okuduğunuz püf noktasını okuyup uyguladığınızda büyük fayda sağlıyorsanız bundan sonra o blogda paylaşılan püf noktalarını daha meraklı okur ve size yine faydalı olacağını düşünürsünüz. İşte markalar da bunun peşindedir. Faydalı, insanlara klavuz olabilecek, onların sorunlarını çözebilecek içerikler üretmek söze geçen blogger olmanın temel şartlarındadır.

 

4. Uzman Olduğunuz Konuda Yazın 

Yazdığınız konuda uzman mısınız? Sırf popüler olduğu için veya Google’da çok arandığı için o konu hakkında blog açmaya karşıyım. Çünkü sözü geçen blogger yazdığı konuda uzman olmalı. Uzman olmalı ki okuyucunun isteklerine cevap verebilsin, onların güvenini kazanabilsin. İnsanlar güvendikleri kişilerin önerilerine önem verirler. Bu yüzden okuyucunun güvenini kazanan bloggerlar markalar için değerlidir.

 

5. Gündemi Takip Edin

Blogunuzun konusuyla ilgili gelişmeleri takip edin. Okuyuculardan geri bildirim isteyin ve bu geri bildirimleri dikkate alın. Analytics hesabınızı sadece günlük ziyaretçi sayısına bakmak için kullanmayın. Detaylı analizler yapın. Mümkünse blogunuzun konusuyla ilgili aktivitelere katılın ve bunları blogunuzda okuyucularınızla paylaşın. Çünkü tüm bunlar sözü geçen bloggerların yaptıkları şeylerdir ve güven inşa etmenizi, markaların dikkatini çekmenizi sağlayacaktır.

 

Sözü geçen blogger olabilmek için yukarıda bahsettiğim şeyleri gerçekleştirebilmek için de şu 4 özelliği barındırıyor olmanız gerekir; disiplin, tutku, yaratıcılık ve olumlu tutum.

6 Haziran 2014 Cuma

Αλέξης ντε Τοκβίλ, Το Παλαιό Καθεστώς και η επανάσταση (1856)'' Η εμπειρία μάς μαθαίνει λοιπόν, ότι η πιο επικίνδυνη στιγμή για μια κακή κυβέρνηση είναι συνήθως η στιγμή που αρχίζει βελτιωτικές μεταρρυθμίσεις.''αναδημοσίευση απο το danger.few!!!

Μανιφέστο 017 | Συνθήκες ατυχήματος

Αλέξης ντε Τοκβίλ
(1805-1859)
«Συνήθως, ο κόσμος δεν ξεσηκώνεται όταν τα πράγματα πηγαίνουν απ’ το κακό στο χειρότερο. Τις περισσότερες φορές συμβαίνει, ένας λαός να έχει υπομείνει τους πιο δυσβάσταχτους νόμους σχεδόν αδιαμαρτύρητα, σαν να μην τον πονούσαν καθόλου, και να επαναστατεί μόλις έρθουν ελαφρύνσεις.
Η εμπειρία μάς μαθαίνει λοιπόν, ότι η πιο επικίνδυνη στιγμή για μια κακή κυβέρνηση είναι συνήθως η στιγμή που αρχίζει βελτιωτικές μεταρρυθμίσεις.
Τα δεινά που υπομένει κανείς όσο τα θεωρεί αναπόφευκτα, του φαίνονται εντελώς αβάσταχτα από τη στιγμή που θα σκεφτεί ότι μπορεί να τα γλυτώσει. Τότε, κάθε βάρος από το οποίο τον ελαφρύνουν, τον κάνει να βλέπει πολύ πιο έντονα, και να αισθάνεται εντελώς ανυπόφορα, τα βάρη με τα οποία εξακολουθούν να τον φορτώνουν.
Τα δεινά μπορεί να μειώθηκαν, αλλά την ίδια στιγμή οξύνθηκε η ευαισθησία απέναντί τους»
Αλέξης ντε Τοκβίλ, Το Παλαιό Καθεστώς και η επανάσταση (1856)

5 Haziran 2014 Perşembe

Bloglar Dile Geldi

Bu yazı, Kayb-ı Kelâm blogun sahibi Muhammet Kılıç tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

 

Merhabalar!!!


Bugün, benim hakkımda sürekli konuşan siz insanoğlunun susup blogların [şu anlık tek blog olduğuma bakmayın, onları temsilen burdayım diye varsayın :)] konuşma vaktidir. Sizler hakkımızda dergilerde, gazetelerde [bunu bilmiyorum; ama muhtemelen bu da vardır :) ] orda, burda fikirler söylediniz, teknik açıdan olması gerekenleri madde madde saydınız. Ama biz neyiz, ne yer ne içeriz, ne zaman uyuruz, neye sevinir neye kızarız ? soran yok. Haa, yanlış anlamayın hemen. İsyan bayrağını çektik demiyorum da sadece gırtlağıma kadar gelen suskunluğumuzu bozmak istedik [istedim :) ]

 

 

1. Biz Bloglar Neyiz ?

Türünüzün iki farklı sınıfına göre tanımımız değişiyor. Kadın cinsiyete sahip bireyleriniz bizi daha çok fotoğraflı sanal günlük gibi görüyor. Kimisi dekorasyonla, kimisi yemek tarifleriyle, kimisi makyaj maskesiyle, kimisi çocuğuyla alakalı bilgiler paylaşıyorken, erkek cinsiyete sahip bireyleriniz daha çok para kazandırma makinesi diye görüyor. Şimdi şunları da söylemeden geçemeyeceğim :


Siz kadınlar; güzel şeyler yapıyorsunuz çoğu zaman; ama yahu her şeyin de fotoğrafını çekip ya da çocuğunuzun her şeyini anlatıp da durmayın. Size güzel gelen her şey herkese güzel gelmiyor. Ayrıca şu 'mimleme' hastalığınız da var. Birbirinize sorular sorun elbet; ama her şeyinizi de anlatmayın yahu.


Siz erkekler; dijital dünya, futbol, oyun haricinde ve bir de blog açıp her yerimize reklam koymaktan vazgeçin biraz. Dünya, denen gezegende farklı bir şeylerin de olduğunu bir görün. O zaman neler kaçırdığınızı göreceksiniz.

 

2. Biz Bloglar Ne Yer, Ne İçeriz ?

Aslında midemiz sizlerin deyişiyle belediye çöplüğü gibi ne verirseniz öğütürüz; ama sizler nasıl sağlıklı beslenme taraftarıysanız bizler de ahanda öyleyiz. Bazılarınız bir gün bize üç öğün yemek verirken (düzenli aralıklarla yayın paylaşanlar) bazılarınız bizi kış uykusuna yatırılanlar gibi önce karnımızı tıka basa dolduruyor, ardından bir mağaraya atıyor, sonra ne oldu kim öldü kim sağ belli olmuyor [düzenli aralıklarla yayın paylaşmayanlar]. Oldu mu şimdi ? Biraz bizleri de düşünün. Öyle kıyıya köşeye atacaksanız hiç bizimle uğraşmasanız daha iyi. Şimdiye kadar kaç tane kardeşimizi toprağa verdik hatırlamıyorum bile :'( Kusura bakmayın, biraz duygulandım, ölen kardeşlerimi hatırlayınca...

 

3. Biz Bloglar Ne Zaman Uyuruz ?

Düzenli bir uyku sürecimiz yok aslında. Bu yüzden pek sıkıntı yaşamıyoruz; ama üzerimizde bazen bir sıkıntı oldu mu haa işte o zaman uyumakta çok zorluk çekiyoruz. Genellikle o sıkıntı da yazarlarımız ile okuyucuları arasındaki iletişim kopukluğundan kaynaklanıyor. Yazar, bir yayın paylaştıktan sonra okuyucusu yazı hakkındaki düşüncelerini söyler, endişelerini belirtir veya sorularını sorar; ama yazar bazen tınmaz bile. Kaç gün geçtikten sonra yoruma cevap yazar; ama iş işten geçmiştir artık. Aralarında bir iletişim kopukluğu başlar bile. Bu yazarların dikkat etmesi gereken konu. Bir de okuyucuların dikkat etmesi gereken nokta ise yazarların sadece blogtan oluşan bir yaşamının olmadığı. Onun da özel hayatı var, o da sizin gibi biri. Yani o da bir insan :)


4. Biz Bloglar Neye Sevinir, Neye Kızarız ?

Bu, genel bir değerlendirme sorusu oldu şimdi düşündüm de. Neyse hemen soruyu cevaplamaya geçeyim :


- Biz Bloglar Neye Seviniriz ?

 

Bizleri anlamanız yeterli. Öyle elit bir kesim değiliz anlayacağınız. Bizleri oluşturduktan sonra düzgün olarak beslemeyi [düzenli aralıklarla yayın paylaşmak] unutmayın öncelikle. Karnımızı tıka basa da doldurmayın, sonra mide fesadı geçiriyoruz. [Fazla görsel kullanımı]. Bir de GDO'lu besinler bizim için çok zararlı, sakın sakın onlarla beslemeyin bizi. [Araştırmaya tabi tutulmadan paylaşılan bilgiler ve (ç)alıntı içerikler]. Gördüğünüz gibi pek bir şey istemiyoruz aslında değil mi ?


- Biz Bloglar Neye Kızarız ?

Haa, geldik yine sizin deyişinizle dananın kuyruğunun koptuğu yere. Bizler, biraz alınganız belki o yüzden birçok şeye kızabiliyoruz. Mesela dış güzelliğimize [tasarım] çok önem veriyoruz. Giydiğimiz kıyafetlerin uyumlu olması, göz zevkine hitap etmesi ve bunlar varken de sadeliğin ön planda olması bizler için olmazsa olmazımızdır. Birçoğunuz buna pek önem vermiyorsunuz. Lütfen hassas olduğumuz bu konuya siz de biraz hassasiyetle yaklaşın.


Bazılarınız bizi para makinesi gibi görüyor. Yok öyle bir şey yahu. Bizimle ilgili bu haberleri uyduranlar var ya onları bir elime geçirsem, ben bilirim yapacağımı ama yok ortalıklarda maalesef. Bizim de sizler gibi yaşam sıralamamız var. Biz de doğar, büyür, ölürüz. Ama çoğumuzun ömrü ne yazık ki çok kısa. Doğduğumuz an almamız gereken ilk besin anne sütü [Orjinal içerik] olması gerekirken, sırf para makinesi lafını duydunuz diye dayıyorsunuz bize GDO'yu [Kopya içerik]. Sonra; Yok efendim, neden böyle oldu, yok efendim neden şöyle oldu tantanaları... Biraz sorumluluk sahibi olun be. Sinirlendim biraz, neyse daha fazla bu konuda konuşmama gerek yok herhalde.


Beslenmemizi sadece anne sütü gibi tek bir gıdayla da yapmayın. Bunlarla beraber sağlıklı birkaç ek gıda [imlâ hatası, üslup gibi dil bilgisi konuları] da yanında verin ki çabucak büyüyüp gelişebilelim.


Alıngan varlıklar olduğumuzu söylemiştim daha önce de. En çabuk sinirlendiğimiz konulardan biri de okuyucuların yayınla uzaktan alakası olmayan yorumlar yapması. Mesela yazar, güzel güzel bir şeyler yazmış okuduğu kitap hakkında. Hemen altında da şöyle bir yorum yapmış uyanık okuyucu. Yazınız çok güzel de bir sorum var. Galatasaray ne yaptı bu hafta ? Bu ne lahana turşusu kardeşim, ne alaka kitap ile Galatasaray arasında. Yukarıda İletişim Sayfası denen bir sayfa var. Bi zahmet oraya tıklayıver, sonra sorunu sor. Değil mi ama ?


Bizler düzenli olmayı çok seviyoruz. Öyle her yere dağınık bir şekilde atılmak bizi huzursuz ediyor. Sizin etiketleme dediğiniz mesele aslında bizler için biçilmiş kaftan. Ama siz de bazen abartıyorsunuz. 250 kelimelik bir yazı yazmışsınız, alt kısımda da 30-40 etiket yapıştırmışsınız. Bu ne yahu. Birkaç etiket yeter de artar; ama söz meclisinde kim duya kim yapa...


Bu konuşmayı yaptığım için çok rahatladım. Dünya varmış :) Neyse umarım söylediklerim sadece sözde kalmaz. Selametle :)

 

Yazar Hakkında: Ben Muhammet KILIÇ. Tıp fakültesinde okuyan, 22 yaşında ve vaktinin çoğunu yazmaya harcayan ve Kayb-ı Kelâm blogunun yazarı olan bir öğrenciyim. Kelimelerin eşsiz büyüsüne hayran herkesi yorumlarıyla beraber bekliyorum :)

 

Blog adresim : http://kaybikelam.blogspot.com

Twitter Adresim : https://twitter.com/apelsp_a

4 Haziran 2014 Çarşamba

Hürriyet Sosyal ile Artık Daha Sosyaliz!

Geleneksel medyayı yeni medyayla aktif bir şekilde entegre eden Hürriyet ailesi, biz bloggerlar için geliştirdiği dev ağın yanına bir de sosyal medya hesabı ekliyor.!

Dünyada bir ilki gerçekleştiren hurriyet.com.tr, sosya tabanlı bir haber sitesine dönüşüyor. Bu yenilik, her bir okurun kendi özel hurriyet.com.tr 'sini oluşturmsına imkan sağlayacak...

Bir sosyal medya hesabınızın da Hurriyet.com.tr sayfasında bulunması, projenin en önemli yanlarından biri. Zira, bir haber sitesi, dünyada ilk defa sosyal bir plaform olma yolunda ilerlemekte.. 


Hürriyet Sosyal'de oluşturacağınız üyelik ile Hurriyet.com.tr'in 'Sana Özel' olmasını sağlayabilirsiniz. 

"Neler yapabilirim?" derseniz, 'Blog konunuza göre ilgili içerik kategorileri/haber kategorilerine gore örneklendirebilirsiniz. İlgilendiğiniz haber başlıklarına göre içerikleri çeşitlendirebilirsiniz.(örn spor haberlerine ulaşım hızlı, paylaşım kolay vs.)'

Ana sayfada gösterilmemesi sebebiyle gözden kaçırabileceğiniz ilgi alanınıza girebilecek nitelikteki kaliteli içeriklere de böylelikle ulaşabileceksiniz. 

Biz Hürriyet Yazarkafe'nin sağladığı blogger platformu üzerinde etkileşime geçebiliyor, diğer blogger'ların postlarını okuyabiliyorken, şimdi bir de bu ağa Hürriyet yazarları ve diğer okuyucular da dahil olabilecek, böylelikle sadece köşe yazılarına değil, kişisel postlara da aynı network üzerinden erişebileceğiz.

Bunun yanı sıra, benim en ilgimi çeken özellik, ‘Öne Çıkart’ butonu ile önemli olduğunu düşündüğümüz ve gündemde görmek istediğimiz haberleri Hurriyet.com.tr ana sayfasına taşıyabilmemiz ve kendi gündemimizi hashtag'leyerek mevcut tartışmalara dahil olabilmemiz. 

"Sosyal medya oluşuyor" diyorum ya hani, mübalağa değil. Hurriyet.com.tr gibi bir haber sitesinde de kendi profilimizi oluşturabiliyor, kendi postlarımızı paylaşarak duvarımıza düşen postlara yorumlar yapabiliyoruz. 'User-friendly' bir durum yani sizin anlayacağınız. =) Az önce ben hesabımı açtım ve takip etmeye başladım..  


Bir blogger ve bu vesile ile aktif bir sosyal medya kullanıcısı olarak, çatısı altında olmaktan her zaman mutluluk duyduğum Hürriyet ailesinin gelişen 'sosyal medya network'ünün gelişimini merakla takipteyim.

Hürriyet Sosyal ile artık daha da sosyalleşeceğiz gibi görünüyor.. =)

 

 

İçerik: http://gokcengokyer.blogspot.com.tr/

Bir boomads advertorial içeriğidir.

3 Haziran 2014 Salı

Aναπότρεπτο -Τάσος Λειβαδίτης (Απαγγελία: Κ.Καραμπέτη)


"Αναπότρεπτο" του Τάσου Λειβαδίτη με μουσική επένδυση το "Comptine d'un autre été: l'après midi" του Yann Tiersen.

Στίχοι :
Όλα δείχναν πως είχε τελειώσει η αγάπη μας.

Τα χάδια μας ξυπνούσαν τώρα πιότερο την ανάμνηση
παρά το ίδιο μας το κορμί.

Κι όμως δε θέλαμε να το
πιστέψουμε,
επιμέναμε. Σκεπάζοντας τις ρωγμές του χρόνου
με όρκους, δάκρυα, ασέλγειες, κι άλλες τέτοιες υπέροχες
και μάταιες υπερβολές.

Μα όταν εκείνο το βράδυ σηκωθήκαμε και ντυθήκαμε σιωπηλά
κι έφυγες χωρίς να σε σταματήσω ή να σε καλέσω πίσω
και το κρεβάτι έμεινε βουλιαγμένο κι αδειανό, σαν ένας τάφος
που ζητάει τον νεκρό του,
και βρέθηκες μονάχη στη μέση του δρόμου, κι εγώ
καταμόναχος στην άδεια παγωμένη κάμαρα,

έκλαψα, έκλαψα τότε ατέλειωτα,
καθώς είδα με τρόμο ξαφνικά, πόσο είχαμε σταθεί για πάντα
ξένοι.