10 Nisan 2009 Cuma
bi a bout de souffle vardı noldu ona
“...yaşayan bir varlıkla özgürlüğü arasında duran somut ya da soyut herhangi bir engel, muhattabı olan herkesin akıl sağlığını tehdit eden bulaşıcı bir sapkınlıktır.”
- amanda ziller, dur bir mola ver
Çok garip haller içindeyim. Havanın arada bir “yarın Cumartesi mi ya?” diye sorarken mi artık bilmiyorum, takvime bakması ve baharda olduğumuzu hatırlayıvermesiyle ben de güzel şeyler hatırlıyorum. Güneşe sırtını vermiş, parkta oturup çok ciddi bir şekilde etrafını izleyen kedinin yanına oturup muhabbet ediyorum. (parkta banka oturmuş kediler bastet’in dünya üzerindeki avatarlarıdır ve Tasslehoff kadar olmasın ama tanrılarla aram iyidir). Kestanecilerin ortadan kaybolup mısırcıların ortaya çıkmasını dört gözle bekliyorum. Kahveden buzlu kahveye ve ice tea familyasına geçelim artık bir an önce diyorum.
Ama hava tutarsız, therefore ben her zamankinden daha tutarsızım. (koç burcuyum, ekşi sözlük yazarıyım, perdelerin durumundan bağımsız olarak kedi davranışları sergilediğim gözlemlenebilen bir doğa olayıdır.) evet paniğe kapılıyorum! Peril sensitive güneş gözlüklerimi geçen kış giydiğim montun cebinde unutuyorum kimi kimi. Oturup korkuyu bekliyorum. Arayıp balkon evin parçası sayılır mı diye soracak avukat arkadaşlarım dan olmadığından odama kapanasım geliyor. -Varolmadığımı söylemenin bezdirici bir yolu bu-
Hiçbir şeye hazır değilim, öyle sandım, yanlış duymuşum, şehirdeydim falan ama olmuyor. Böyle bir takım kaçışlar ve güvensizlikler içerisindeyim. Gene içerlerde kendi kendime kavga ediyorum. Bir taraf ama, ama diyip duruyor, bir taraf John Dorian mısın, Maria Puder misin diye sövüyor diğer tarafa. Alpr’e “tüp mü taşıdın da yoruldun”, Ada’ya “Alexander Jarden mıyız biz lan?” diyen ben yapıyorum bunu. (bir de Nilsu Baran vardı, ona da benzemiyor değilim. Nitekim bir susamuru resmi astım duvara fokurdak yaratılışımızı hatırlatsın diye ama hala panikteyim. Bu postla –bir yazıda en çok ‘birbiriyle alakasız kurgu kahramanı adı kullanma’ özel ödülü-nü almayı umuyorum bir yandan da evet). Yolda olmak istiyorum, evden ayrı olmaktan korkuyorum (yol filmi izleyelim diye sinemaya gidiyoruz, melodram çıkıyor), yayılalım çimlerde tamam ama fıskiyelerden korkuyorum, lunaparka gitsek kamikazeye bineceğimden şüphe eder oldum, oysa çok özlemiştim, üstelik erik de hala çıkmamış! “Anılara sonsuza kadar sadığımdır, insanlara asla öyle olmayacağım hahaha” diyip kedinin kuyruğuyla oynarken sözlerime son vereyim derim ben. Klişeler boşuna klişe olmuyor diyorduk: zamana ihtiyacım var, saatlerimizi ayarlayalım. To do list: bahar temizliği.
Dj, herkese benden bir ‘animal instinct’
- amanda ziller, dur bir mola ver
Çok garip haller içindeyim. Havanın arada bir “yarın Cumartesi mi ya?” diye sorarken mi artık bilmiyorum, takvime bakması ve baharda olduğumuzu hatırlayıvermesiyle ben de güzel şeyler hatırlıyorum. Güneşe sırtını vermiş, parkta oturup çok ciddi bir şekilde etrafını izleyen kedinin yanına oturup muhabbet ediyorum. (parkta banka oturmuş kediler bastet’in dünya üzerindeki avatarlarıdır ve Tasslehoff kadar olmasın ama tanrılarla aram iyidir). Kestanecilerin ortadan kaybolup mısırcıların ortaya çıkmasını dört gözle bekliyorum. Kahveden buzlu kahveye ve ice tea familyasına geçelim artık bir an önce diyorum.
Ama hava tutarsız, therefore ben her zamankinden daha tutarsızım. (koç burcuyum, ekşi sözlük yazarıyım, perdelerin durumundan bağımsız olarak kedi davranışları sergilediğim gözlemlenebilen bir doğa olayıdır.) evet paniğe kapılıyorum! Peril sensitive güneş gözlüklerimi geçen kış giydiğim montun cebinde unutuyorum kimi kimi. Oturup korkuyu bekliyorum. Arayıp balkon evin parçası sayılır mı diye soracak avukat arkadaşlarım dan olmadığından odama kapanasım geliyor. -Varolmadığımı söylemenin bezdirici bir yolu bu-
Hiçbir şeye hazır değilim, öyle sandım, yanlış duymuşum, şehirdeydim falan ama olmuyor. Böyle bir takım kaçışlar ve güvensizlikler içerisindeyim. Gene içerlerde kendi kendime kavga ediyorum. Bir taraf ama, ama diyip duruyor, bir taraf John Dorian mısın, Maria Puder misin diye sövüyor diğer tarafa. Alpr’e “tüp mü taşıdın da yoruldun”, Ada’ya “Alexander Jarden mıyız biz lan?” diyen ben yapıyorum bunu. (bir de Nilsu Baran vardı, ona da benzemiyor değilim. Nitekim bir susamuru resmi astım duvara fokurdak yaratılışımızı hatırlatsın diye ama hala panikteyim. Bu postla –bir yazıda en çok ‘birbiriyle alakasız kurgu kahramanı adı kullanma’ özel ödülü-nü almayı umuyorum bir yandan da evet). Yolda olmak istiyorum, evden ayrı olmaktan korkuyorum (yol filmi izleyelim diye sinemaya gidiyoruz, melodram çıkıyor), yayılalım çimlerde tamam ama fıskiyelerden korkuyorum, lunaparka gitsek kamikazeye bineceğimden şüphe eder oldum, oysa çok özlemiştim, üstelik erik de hala çıkmamış! “Anılara sonsuza kadar sadığımdır, insanlara asla öyle olmayacağım hahaha” diyip kedinin kuyruğuyla oynarken sözlerime son vereyim derim ben. Klişeler boşuna klişe olmuyor diyorduk: zamana ihtiyacım var, saatlerimizi ayarlayalım. To do list: bahar temizliği.
Dj, herkese benden bir ‘animal instinct’
8 Nisan 2009 Çarşamba
Αξίζει να το δεις.
Εδώ στερήθηκες μια ώρα χωρις φώτα. Δε μπορείς να δεις ένα βιντεάκι δέκα λεπτών.?.?.?.?
Etiketler:
γη,
κατανάλωση,
οικονομία,
πλανήτης,
σύστημα,
υπερθέρμανση
7 Nisan 2009 Salı
Linha de Passe
Όνειρα. Ότι μένει εκεί που η ζωή απλά περνάει. Στις φτωχογειτονιές της Βραζιλίας. Θα μπορούσε να είναι οπουδήποτε αλλού. Ένας πατέρας που δεν υπάρχει. Μία μάνα που τα βγάζει ίσα ίσα πέρα. Και όνειρα. Όχι για πλούτη και μεγαλεία. Όνειρα για μία ζωή με αξιοπρέπεια. Χαμένη, από τη στιγμή που είδαν το φως της μέρας γιατί έτυχε να γεννηθούν εκεί. Δουλειές του κώλου. Και μία ουρά ανθρώπων σαν ποτάμι για μερικές θέσεις σκουπιδιάριδων. Η θρησκεία και η αλητεία να είναι οι δύο μόνο προφανείς λύσεις.
Σ' αυτήν την ταινεία σε αντίθεση με την πόλη του θεού, δεν υπάρχει βία. Δεν υπάρχει βία να φαίνεται. Αλλά η μυρωδιά της είναι απλωμένη σε κάθε σκηνή της. Νομίζω πως αυτή η ταινία είναι η μεταφορά της ζωής στην οθόνη. Η ζωή στην σημερινή εκδοχή της. Μέσα στην ανέχεια και την φτώχεια. Την ανεργία και τα όνειρα.
6 Nisan 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)