17 Haziran 2008 Salı

peril sensitive sunglasses

"kitaba bakmaya devam et!" diye tısladı aceleyle.
"ne?"
"Paniğe Kapılma."
"paniğe kapılmıyorum!"
"evet, kapılıyorsun."
"pekala, tamam, paniğe kapılıyorum, ama yapacak başka ne var ki?"
"sadece benimle gel ve iyi vakit geçir. galaksi eğlenceli bir yerdir...."


bütün gün duyduğum en mantıklı şeydi galiba. ısrarla, otostopçunun galaksi rehberini okumadıysanız okuyunuz, okuduysanız, arada bir dönüp tekrar göz atmayı unutmayınız. çünkü kapağında dostane ve kocaman harflerle "paniğe kapılmayın" yazar. çünkü uzaya, zamana, maddeye ve varlığın doğasına ilişkin tüm sorular yanıtlandığında geriye tek bir soru kalacaktır: akşam yemeğini nerde yiyeceğiz?" paniğe kapılmazsanız cevabı evrenin sonundaki restoran olabilir.

Edebiyatın fotoşopçusu..

Fotograf

"Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel"

Cemal Süreya'ya ait bu dizeler. Bilmiyorum onun kadar güzel oynayabilen var mı kelimelerle.

15 Haziran 2008 Pazar

hipertermi

bebeklerde hipotermiyle kalp ameliyatı yapmadan önce kalbi durana kadar buzda beklettiklerinde bebek ne hissediodur die düşündüğüm günden bi önceki gece benim vücut sıcaklıgım muhtemelen 38-39 civarındaydı.ateş yükselmesi beyinde kocaman kapıları açıyor sanki..içine koydugunuz tozlu eşyalar çok fazla oldugu için kapıları zorla itekleyerek kapatmışsınız. 'geniş kanatları boşlukta simsiyah uzanan büyük kapıları' açıyor..

görmek istemediğim içn oraya koymuştum diyorsunuz eski bi hikaye o diyosunuz, niye hala gülümsüyorsun die dış ses cevap veriyor...'kaçak oyun' tarzımdır diosunuz.g.t oluo dış ses.içiniz ise dopdolu.lisede olsak hala 'herşey üst üste gelioaa' deyip kısaca anlatılabilirdik belki.aslında içimi boşaltmışlar gibi hissediyorum.sanki bi büyücü lanetlemiş; her yiyeceği yeiyebilsin ama zevk almasın.açlıktan ölmüorum ama hiç tatları yok meyvelerin.balık gözleriyle baksın bundan böyle. gelecege bakamayınca, meyve salatası yapamayınca neye yarar di mi? ondan kelli ateş yükselmesi büyük kapılar açtı.ama geleceğe değil..

bakın bu ikide birde bozulan güneş

'sallandığıma bakılırsa bir gemi olmalı hayat
amaan şimdi bayram seyran, sonrası faşizm
dedim bana müsaade en iyisi mi ben ineyim.'


Ben şimdiden istediğim şeylerin bi listesini yapıyorum, yılbaşında noel baba, shishi gami, küçük şeylerin tanrısı, başka boyutların tanrısı veya karşının taksisi artık kim getiriosa hediyeleri, dikkate alsın:

peanuts’ın tüm bölümleri, darkwing duck’ın tüm bölümleri, road runner’ın tüm bölümleri, esasen bulabildiği tüm çizgi filmleri getirsin, susam sokağının tüm bölümlerini getirirse inanılmaz şahane olur, bilgisayarımda yer olmadığı için bi sürü harici hard disk, bi tane mp3 player (ses kaydı yaparsa çok güzel olur), bi tane su yatağı, bi tane lilac wine getirsin nasıl bişimiş görelim merak ediyoruz, sonra alpr’e biraz shroom, house ve himym’ın bi daha tatile girmemesi için anayasaya bi madde eklesin, çikolatalı sütle kısa camel, sophie marceau’nun fanfan’daki saçları gibi saçlar, teras için limon ağacı ve fesleğen (hamağı ben alırım hadi), çeşmeden bi gün su bi gün şeftalili ice tea aksın, kışın arada bir kara büyü de akabilir, fahir öğünç yirmi dört saat radyo odtüde konuşsun, bi kereliğine olsa kendimizi dışardan görebilsek güzel olurdu kanımca, sigara öldürmesin, morrissey ölmesin, çalışmadan yaşamak mümkün olsun, strummer dirilsin ankarda konser versin, dostun önünde buluşup gidelim, hare’nin tüyleri dökülmesin, musluktan arada high hopes da aksın, kulaklıklar hiç bozulmasın, dünyadaki tüm kahve çeşitlerinden bi paket getirsin, ankara-istanbul orası on beş dakika sürsün, o da üstü açık otobüsle olsun sigara içmek de serbest olsun, şemsiye denen şey tedavülden kalksın, ada bana menemen yapsın, bütün fizikçiler david faraday, bütün doktorlar house veya mümkünse robert chase gibi olsun, zeplinimiz olsun onla gezelim, bi de biri her gece üstümü örtsün.
Amin.

14 Haziran 2008 Cumartesi

ada tatilde

günaydın güneş.

cumartesi sabahı ve artık tatildeyim.
gözlerim ve ellerimle ilgili bir sorunum var gibi hissediyorum. sanki gözlerim açılmıyor desem doğru bir ifade olacak gibi ya da bilmiyorum onun gibi bir şey. ama somut biçimde ifade edebileceğim bir durum da yok sanki. o yüzden şuram bozuk, buram hasta diyemiyorum ama yorgunluktan kaynaklı gibi duran bir hastalığım olabilir. ya da lupus oldum.

dün amerikaya gidip tıp okumaya karar verdim. ciddi bir karar değil tabi ki ama değerlendirmeye alınası bir yerde. yüksek lisans yapacağıma gider ameraikaya tıp okurum. doktor olurum yılların hayali gerçek olur. ya da belki psikolog ve psikiyatr olurum. ikisi bir arada jacobs kahve gibi. ne güzel.

sevilmek çok acayip bir şey. sanki ben yıllarca hep çok sevmişim de hiç sevilmemişim gibi geliyor.

buradan kesmeşeker'e selam gönderip soruyorum:
bu nasıl gitar solo?
bu nasıl ilişki?

anlamakta zorlandığım şeyler var tabi ki. ama fena şeyler değil sadece anlamak zor. böyle karışık gibi. türlü gibi. humm yanına da bir güzel pilav olsa.

sabah trt'de çok acayip bir film vardı. bildiğimiz dağlar kızı heidi büyümüş liseye gidiyor. o sersefil peter de büyümüş serpilmiş asker olmuş yakışıklı, uzun. inanamadım. eheh nerde o kafasını kaşıyan, burnunu karıştıran peter, nerde bu sülün gibi delikanlı. anladım ki zaman çok hızlı akıyor.

ama asıl sorun herkes için aynı hızda akmaması.
herkeste aynı etkiyi yapmaması. yani düşünsenize bizim belli dönemlerimize etki eden şarkılar, kitaplar, laflar var. ama başkası, hem de çok sevdiğin bir başkası, bu şarkının adını bile duymamış olabilir. yani ne bileyim benim her türlü şeyi büyütmeye meyilli bir bünyem var sanırım. bitiriyorum.

bir yer var biliyorum
evet seni seviyorum.