5 Kasım 2007 Pazartesi

Koku ve iyi olma üzerine..

Evet ne alakası var diye düşünebilirsiniz ilk bakışta, tıpkı benim gibi. Ve evet haklısınız da zerre alakası yok şu yazacaklarımın birbiriyle..

Aşkın gözü kördür sözü çok güzel bir söz. Ama yüzyıllardır yanlış anlaşılmış bir sözdür de aynı zamanda. Göz bir aşkta sadece küçük mutlu göz yaşı yumurcakları doğurmakla görevlidir. Bir de tabi sevgilini yumuşakça öpmekle, burnuna kafa atmayı ayırmakta kullanılan ufak klavuz çizgisini tutturmakta. Onun dışında insan burnuyla aşık olur. Bu yüzden kendimizi aşık olmaktan alıkoyamayız. Gözlerimizi kapatsak da burnumuz hep tetiktedir (son iki cümle araktır ya da benzerdir). Bir aşığa, terkedilmiş bir aşığa yapılabilecek en kötü şey ona sevgilisinin kokusunu sunmaktır. Bunu nereye bağlayacağım bilmiyorum. Ama özlüyorum, aşkın kokusunu. Koklamayı, her bir koku tomurcuğunu içime çekmeyi özlüyorum. Ve çevremdeki psikolog adaylarından öğrendiğim kadarıyla böyle şeyler -yani koku palavraları- kadınlarda olurmuş. Korkuyorum bazen kendimden, gittiğim yoldan. Acaba takip ettiğim bu koku cadının kazanından mı geliyor yoksa fırıncının kızı henüz yeni bir kek mi yaptı?

Aşık olmak diyince korkuyorum gene. Korkuyorum bunca değişme çabamdan sonra yeni bir şeyin beni tekrar başladığım noktaya döndüreceği düşüncesinden. Bilmiyorum kalıcı kılabildim mi kılamadım mı. Zaman bütün kötülüklerin anasıdır ya; bakalım göreceğiz ne boktan bir işin içine girmişim.

Kötü olup insanları üzmek mi yoksa iyi olup insanları üzmek mi? Sağcı bir görüş benimsedim sanki o aldığım karardan sonra. "İnsanları üzmeden mutlu olmaya çalışmaktan yoruldum. Artık mutlu olmaya çalışmayacağım". Ama şu geldiğim noktada görüyorum ki insanları üzmemek mümkün değil. Yani ikisinden de vazgeçtim artık. Bugün birini daha üzdüm. Ve sırf iyi olduğum için, değiştiğim için. Eski ben olsaydım eğer o kişi kesinlikle üzülmeyecekti. İki ucu boklu anlayacağınız. Anlayacağınız tünelin ucundan yine Mahmut Hoca çıktı..

2 Kasım 2007 Cuma

rezil oluorum...

bugün metroda rezil oldum..kendi kendime gülüyorum..hep yapıyorum bunu..engelleyemiyorum..olmuo..yapamıyorum..

leydiiiis en centılmın.....yiiit özgür..
''- lütfen mahkemedem olduğunuzu unutmayınız..
-unutmuyorum allah allaaah!!
-daldın bi ara çünkü..''


''-çok pardon deminden beri sorucam soramıyorum.allah var mı?
- var
-harika!! bugün duyduğum en güzel şey bu!!
- bişey mi kullanıyosun sen?
-fondöten...çok mu belli olmuş?''

el insaf yav....alın okuyun bu haftayı,mütiş. el insaf..insaf

31 Ekim 2007 Çarşamba

"peki ya altın topa ne oldu?"

Dünyada iki tür insan vardır: tüm kalbiyle sevdiği altın topunu bir gün nehire düşüren prenses ve ona yardım edip altın topu nehirden çıkaran, öpünce prens olan kurbağanın evlenip sonsuza kadar mutlu yaşadığı masalı dinledikten sonra altın topa ne olduğunu merak edenler ve etmeyenler.

Birinci gruptaki insanlar nesnelerle bağlar kurarlar. Bu bir yüzük olabilir örneğin. Bir ice-tea kutusu olabilir gerekirse. İnsan isterse bir domatese bakarken de ağlayabilir.

İkinci gruptaki insanlar masal bittikten sonra başka bir masal dinlemek için uzaklaşırlar. Onlar için top dekorun bir parçası, bir oyuncak, bir nesnedir yalnızca.

Birinci gruptaki insanlar, ikinci gruptaki insanların arkalarında bıraktığı zaman diliminde yaşamaya devam ederler. Bir gün zaman makinası keşfedilecekse mutlaka birinci gruptaki insanlar tarafından keşfedilecektir.

kayıtsızım yalanı..

durdum düşündüm.elimde hiç bişey yoktu ki.ne diye cevap vericektim.sonra ertesi günkü yapıcağım şeyleri iptal ettim. gerek yoktu yapmaya. ders çalışmama gerek yoktu. okulu tam zamanında bitirmeme de gerek yoktu. oyunu kuralına göre oynamak ne kadar da aptalcaymış.
bi gün sonraki işlerimi de iptal ettim. sadece vakit geçirmek üzerine çalışıyordum. vaktimi eglenceli geçirmek. sevdiğim şeyleri yapmak. kuralları bozmak içimde vicdan azabı bölgesinde bi hareketllik başlattı. isyanı kısa sürede bastırdım. ertesi günkü işlerimi de erteledim.
daha kayıtsızım artık bu 'fazla' gündelik işlere.
farkıdnayım ki hiçbirinin sonu yok, benim var.
şimdilik yarınki işlerimi iptal etmedim.halen o isyandan dolayı destek kuvvetlere ihtiyaç duyuyorum. ama evet daha kayıtsızım.yarın sınava girmeyip tiyatro dersine gitmek mi? yok o kadar olmadı..'bonus' heyecanlar=)
evet yarın için ders çalışıyım biraz daha. kayıtsızım palavrasını da attım bugün yine kendime. rutin devam etmeli.bu isyan da ne bitmedik isyanmış aq....

Nası bişi bu yaa!

Sabah saat 11 de kaktım.
Dişimi fırçaladım.
Bilgi işleme nöbete geldim.
Boşluk mevcut olduğu için boş işler yapıyorum.
Birazdan EDT çalışcam.
Lost da izleyebilirim ama o dizi pek sarmadı beni. Sarışın çok güzel.
Öğlen aç aç derse gitcem çünkü lanet yemekhanede kartlı geçişi açmıyolar çok kuyruk oluyo.
Dersten sora idmana gitcem halbuki idman olmasa NEV konseri yurdumun hemen karşısında dibine kadar içsem bişi olmaz.
Ama pazar günü maçımız var Sakarya ile.
Gece de EDT çalışmak isterim ama yurtta muhabbet olunca yapcak bişi yok insanın canı istemiyo.
Bi sene boyunca istedi ama bu sene istemiyo.
O duygu çok garip insanın kendisi için yapmak istediği bi suru sey var fakat.
Fakat o kadar da yapması zevkli olan şeler var ki insan ister istemez kendini "eee s.kt.r et" şeklinde ifade ediyor.
Sonra gece gene 12 de yatma kararı alı 3 gibi yatmış olur sabah da sove sove bilgi işlem nöbetime gelirim.
Aslında nöbete değil kendime söverim....